16 yaşındaki Katniss Everdeen’in gerçekliğine hoşgeldiniz. O hayatta kalmak zorunda, hayatta kalmayı denemek zorunda -keskin zekasıyla ve yalnız başına – yüksek teknolojiye sahip ve apokaliptik, gösterişli ve ilkel, huzursuz edici derecede tehlikeli ve ve bugünkü dünyamıza göstrge bir ayna bir gelecek dünyasında. Tamamen Katniss’in kişisel bakış açısından aktarılan Açlık Oyunları, bir madencinin kızının karanlık bir geleceğinin, piyon olduğu ölümcül TV yarışmasından duygulu, fedakar bir kahraman olmasına ve uğruna savaşması, koruması gereken ailesinden daha fazla insan olduğunu farketmesine dönüşmesini anlatıyor.
Katniss ile karşı karşıya gelen birkaçı, henüz ergen yaşlardaki birinin yaşayabileeceği en ağır baskılar altında, onun kendindeki gücü buluşunu, çözüşünü ve yürekliliğini ortaya koymasını büyük bir zevkle takip ediyorlar. Bu Lionsgate Entertainment’taki yürütücü yapımcıların gözünde de aynıydı. Onlara göre Katniss’in serüveni, Suzanne Collins’in sayfalarından Açlık Oyunları’nda büyük bir güzellik ve güçle fışkırıyordu ve bunun ekrana aktarılması gerektiğini hemen hissettiler.
Yapımcı Nina Jacobson romanın haklarını 2009’da aldı ve bu kendini filme adamış bir izleyiciye uzanmanın yalnızca başlangıcıydı. Jacobson projeyi Lionsgate’in yürütücü yapımcısı Joe Drake ve Alli Shearmur’a götürdü ve ilk andan Katniss ve onun yolculuğuna kapıldılar. Daha ilk baştan kitapların başarısı filme yansımıştı. Milyonlar, Collins’in bu kara gelecekte geçen taze hikayesini filmcilerin hayata nasıl geçireceğini, kitaptaki hikayeyi bu denli gerçekçi kılan bu cesur kadın kahramanın hikayesini merak ediyorlardı.
Sonunda Lionsgate ve Jacobson bir ekip oluşturdu; başta görsel cesareti ile meşhur yönetmen Gary Ross geliyordu ve o da Katniss’in okundan ve geçirdiği değişimin milyonlarca okuyucuya bu denli dokunmasından etkileniyordu. Filme uyarlanışındaki esas görsel olarak da Katniss’in aklına ve sonunda kalbine girmekti; Collins’in kelimelerle yaptığı gibi. Böylece film yalnızca Katniss’in Oyun’daki diğerleriyle yarışını değil, Collins’in Katniss’in bu hayati değişim gerektiren serüvenindeki derin temayı da yansıtacaktı; özveri, talihsiz bir aşk ve günümüz toplumunun nereye yönlenmesi gerektiği sorgusu.
Katniss’in dünyasını yaratırken, antik Yunan mitlerinden Theseus’tan (canavar Minotaur ile savaşması için her 9 yılda bir kızlardan ve erkeklerden oluşan genç bir topluluğu gönderir) ilham almış. TV’deki yapay bir gerçeklik içerisindeki ayakta kalma deneyimleri ve savaşından eşit esinlenmiş halde, bu eğlence malzemesi ve gerçek terörün toplumun geleceğine neler getireceğini merak etmektedir. Bu iki şey aynı zamanda Katniss Everdeen’in doğuşuna sebep oldu. Onun Panem Capitol’ündeki deneyimleri bir bilimkurgu gerilimin nefes kesen tüm öğelerini taşırken bir yandan da güç, adaletsizlik ve kendini koruma gibi şeylerle boğuşan, bir yandan da aşkı, özgürlüğü ve kendi kimliğini keşfeden bir kızın hikayesini anlatıyor.
Eski bir TV çocuk yazarı ve 2 çocuk annesi olan Collins, Katniss’in dünyasını o kadar kişisel yansıtıyor ki, okuyanlar Katniss’in yerinde olsalar ne hissedeceklerse aynısını hissediyorlar. Çnce kardeşini, ailesini ve kendisini kurtarma güdüsüyle ilerlerken, sonraları Panem’deki karanlığa bir fark getirebileceğini de anlar.
Collins Katniss’i bu riskli yola çıkarmaktan çekinmiyor çünkü gençlerin de hayatlarında bu sorularla uğraştığını biliyor. Kitap serisinin önsözünde Collins şöyle diyor: “Gelecekte geçen bir hikaye olsa da, Açlık Oyunları kimlerin bizler uğruna savaştığı gibi modern savaş durumları üzerine, nasıl planlandıklarını irdeliyor.” Bunu Katniss’in büyümesini ve cesur, prensipli ve inatçı derecede azimli birine dönüşmesini anlatarak da yapıyor.
Açlık Oyunları’nın başarısı, okuyucuların Katniss ile özdeşleşebilmelerinden geldi. Kitap kısa sürede elden ele dolaşır oldu ve büyük bir kitleye yayıldı. Yazar Stephen King, Katniss için “yay ve oklu Annie Oakley,” olarak andı. The Atlantic Monthly onun için “son zaman popular kültüründe en önemli dişil karakter” dedi. Ve The New York Times Collins’i “akıllarda kalacak karmaşık ve mükemmel kahramanıyla ikna edici seviyede detaylı bir dünya yaratmış” sözleriyle yüceltti. Alacakaranlık serisinin yazarı Stephanie Myer şöyle diyor; “Hikaye beni günler, gecelerce ayakta tutu ve bitirdiğimde dahi yattığım yerden kitabı düşünüyordum”
Kitap ve yapılmakta olan filmle ilgili fısıltı gazetesi yayıldıkça, popularitesi bir çığ gibi büyüdü. Filmin yapımı başladığında, kitap yaklaşık 8 milyon baskıdaydı ve yapım sona erdiğinde 12 milyon, daha da sonrasında 26 milyona ulaşmıştı. İlk roman 180 hafta ardarda ve 3yıl kadar The New York Times çoksatanlar listesinde kaldı. Collins de bu esnada serinindevamı iki kitap daha yazdı; Catching Fire ve Mockingjay.