Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun sıradışı yaşam öyküsünü beyazperdeye yansıtan filmin başrolünde Selma Hayek var. Hayek bu filmdeki performansıyla Oscar adayı olmuştu.
Otoportreleri, asi bakışları, aşkları, giyim tarzı ve çektiği acılarla film gibi bir yaşam süren Frida Kahlo önce modacılara ilham verdi, ardından sinema dünyasına… Yönetmenliğini Julie Taymor’un üstlendiği ve bu yılki Venedik Film Festivalinin açılış filmi olarak gösterilen ‘Frida’, ‘En İyi Makyaj’ ve ‘En İyi Film Müziği’ dallarında Oscar’a layık görüldü.
Hayden Herrera’nın 1983 tarihli kitabından uyarlanan ‘Frida’, politik tavrı, görüntüsü, aşkları, cinselliğe bakışı ve sanatıyla sıradışı bir isim olan Frida Kahlo’nun Meksikalı Michalangelo olarak andığı ressam Diego Rivera ile yaşadığı tutkulu aşka yoğunlaşıyor.
Riviera’ya olan aşkının yanı sıra Leon Trotsky, Breton, Berggruen, Duchamp, Kandinsky, Muray, Picasso gibi isimlerle ve hemcinsleriyle de romantik kaçamaklar yapan Frida’nın asi bedeni genç yaşta geçirdiği trafik kazasının ardından, son nefesine dek hissedeceği ve resmedeceği tarifsiz bir acıyla tanıştı. Ancak onun cesareti ve yeteneği bu acıdan çok daha baskındı. Tam 32 kez ameliyat masasına yatan Frida Kahlo’nun çoğu otoportre olan resimlerinde parçalanmış bedenini çizdi.
Yönetmenliğini ‘The Lion King’ ve ‘The Green Bird’le tanıdığımız Julie Taymor’un yaptığı filmde Frida’yı Salma Hayek, Diego Rivera’yı Alfred Molina, Leon Trotsky’i Geoffrey Rush ve Tina Modotti’yi Ashley Judd canlandırdı. Senaryosunu, Clancy Sigel, Diane Lake, Gregory Nava ve Anna Thomas’ın birlikte yazdığı filmin görüntü yönetmenliğini, Cannes Film Festivali’nde en iyi film ödülünü kazanan ‘Amores Perros’taki (Paramparça) çalışmasıyla büyük ilgi toplayan Rodrigo Prieto yaptı. Film, 2003 Oscarlarına ‘en iyi kadın oyuncu’ (Salma Hayek), ‘en iyi sanat yönetmeni’, ‘en iyi kostüm’, ‘en iyi makyaj’ ve ‘en iyi müzik’ dalları olmak üzere 5 dalda aday gösterildi.
Acının ressamı: Frida Kahlo
Ünlü Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun yaşam öyküsü…
Otoportreleri, asi bakışları, aşkları, giyim tarzı ve çektiği acılarla film gibi bir yaşam süren Frida Kahlo önce modacılara ilham verdi, ardından sinema dünyasına… Sanatçının 1985 yılında gazeteci Raunda Jamis tarafından kaleme alınan yaşam öyküsü “Aşk ve Acı” başlığıyla dilimize çevrildi.
…Bedenim beni bırakacak. Oysa ben hep o bedenin kurbanı olmuşumdur; biraz asi de olsa bir kurban işte. Biliyorum aslında birbirimizi yok edeceğiz, böylece mücadele sonunda ortaya hiçbir galip çıkmayacak. Düşüncenin sırf hasar görmemiş olmasından ötürü, tenden oluşan öteki maddeden kopabileceğini düşünmek ne hoş bir yanılsama…
…Ah, Dona Magdalena Carmen Frida Kahlo de Rivera, topal Majesteleri, kırkyedi yılın geçtiği bu kavurucu Meksika sıcağında, iliğine kadar yıpranmış, sancı herzamankinden bin beter kasıp kavururken, onarılması olanaksız bir durumdasınız işte! İhtiyar Mictantecuhtli*, Tanrım kurtar beni!”
Meksikalı ressam Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon, 1907’de Coyoacon’da, Macar yahudisi Wilhelm Kahlo ve İspanyol asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Şimdiki Londra ve Allende sokaklarının kesiştiği yerde. “Mavi Ev”de. Yaramaz bir çocuktu, hayal gücü zengin ve akıllı bir çocuk.
7 Temmuz 1910’da doğdum diyecekti Frida. “Meksika devrimiyle birlikte doğdum”… Yaşamı boyunca bedeninde ve ruhunda taşıdığı isyan ateşinin harladığı yılda ve Emiliano Zapata’nın güney Meksika’yı ayaklandırmasından kısa zaman önce, 1910’da doğdu Frida. O devrimin kızıydı…
Bedene Saplanan İlk Acı
Henüz 5 yaşında bir kız çocuğuyken babasıyla çıktığı bir gezinti sırasında ayağı ağaç köklerine takıldı ve büyük bir acıyla yere düştü Frida. Bu olaydan sonra geçirdiği çocuk felcinin ardından ona kalan; hafif topallayan çelimsiz bir bacaktı. O günlerini “Chapultec’teki düşüşümle, daha sonraları yaşadıklarım arasında ne tür bir bağlantı kurulabilir, bilmiyorum. Ama kesin olan birşey varsa, o da acının bedenime ilk kez o gün girmiş olduğudur” sözleriyle hatırlıyordu Frida.
Asi Okul Yılları…
Gençkızlık çağındaki Frida babasının kendisine olan güveni sayesinde kızlarla erkeklerin birarada okuduğu ve dönemin en iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu’na kayıt oldu. Okul dönemin kültürel ve politik havasına çok yakınlaştırmış ve sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönlendirmişti Frida’yı. Okul arkadaşlarının bir çoğu da ileride Meksika düşün yaşamının önemli isimleri olarak anılacaklardı. Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa…
İncecik, boylu boslu ve alımlı bir kızdı artık. Hafif aksayan yürüyüşü ve ortopedik botları canını sıkmıyordu. Yaşamın başka anlamlarını keşfediyordu. Anarşist bir edebiyat grubuna dahil oldu. Büyük bir açlıkla merak etti, sordu, okudu, öğrendi… Sıcak ailesinden uzaklaşmaya ve güçlü kişiliğini oluşturmaya bu yıllarda başladı… Taa ki o dönemki aşkı Alejandro Gomez ile birlikte bindiği otobüsten şemsiyesini unuttuğu için inip başka bir otobüse binene kadar…
Paramparça Bir Beden
Bindikleri otobüs kaza yaptığında Frida 19 yaşındaydı. Kaza sonrasında, doktorunun koyduğu teşhise göre; üçüncü ve dördüncü omurga kemikleri kırılmış, kalça kemiğinde üç, sağ ayağında on bir kırık, sol dirseğinde çıkık meydana gelmiş, sol kalçasından giren ve cinsel organından çıkan demir çubuk; derin yaralara yol açmıştı. Artık hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek; bu en sonunda sağ bacağının kesilmesine kadar böyle sürüp gidecekti.
Bu süre içinde 32 kez ameliyat edildi. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta geçiren Frida bir süre Amerika’da yaşadı. 1928 yılında Meksika Komünist Partisi’ne katıldı.
Frida onu ilk gördüğünde henüz yeniyetmelik dönemlerindeydi. Ulusal Hazırlık Okulu’nda okuyordu. Kadınlara düşkünlüğü ile tanınan Rivera okula bir duvar resmi yapmak için gelmişti. Frida ise üç saat boyunca bu dev gibi adamın fırçasına bakmış, onu çıt çıkarmadan izlemişti. Ardından arkadaşlarına “Benim Rivera’dan bir çocuğum olacak demişti”… Frida çocuk yapamasa da 1929 yılında 20. yüzyılın kuşkusuz en ünlü ressamlarından biri olan ve Meksikalı Michalangelo olarak andığı Diego Rivera ile evlendi.
”Ve, aslında pek de önem vermeksizin, resim yapmaya başladım”.
Resim yapmaya geçirdiği kazanın izlerini hafifletmek için başlamış, kısa süre sonra yeteneğini herkese kanıtlamıştı. Yaptığı resimleri göstermek için tanıştığı ünlü ressam Diego Rivera ile evlenmesi ise; herkesi şaşırtmıştı.
Pek çok kadının etrafında döndüğü Rivera; çirkin, uzun boylu, şişman bir adamdı. Patlak gözleri, yayvan bir burnu, kalın dudakları ve bozuk dişleri vardı. Her şeyiyle kaba olmasına rağmen, girdiği ortamlarda ışıldıyor, göklere çıkarılıyor, şöhretiyle, düşünceleriyle ve yarattığı polemiklerle her yerde ön plana çıkıyordu.
“Seni o dev boyunla, hep bir karış önünde giden göbeğin, kirli pabuçların, eski ve yamru yumru şapkan ve buruşuk pantalonunla gözümün önünde canlandırıyor ve kimsenin böylesine çirkin şeyleri onca asaletle taşıyamayacağını düşünüyorum” demişti Elena Poniatovska, Diego için. Haklıydı da.
Rusya’da kaldığı süre içinde, Angelina Beloff ile birlikte yaşayan Rivera, asla sadık bir erkek olmadı. Ne başka kadınlarla birlikteyken, ne de Frida ile evlendikten sonra.
Sanat ve Aşk
Frida Kahlo, sanat yaşamında, eşi ünlü ressam Diego Rivera’nın gerisinde kalmış gibi görünse de, gerçek bunun tam aksi. Diego’dan resim alanında birşeyler öğrenmekten çok öğrettiği Diego dahil herkesçe kabul ediliyor. Kahlo, çeşitli sanat çevreleri tarafından sürrealist ressam olarak tanımlansa da kendisinin buna sıcak baktığı pek söylenemez; hatta sevgilisi Amerikalı fotoğrafçı Nickolas Muray’e, gerçeküstücülük hakkında şunları söylediği biliniyor: “Gerçeküstücü olmak ne demek? Eğer eşyaları bulundukları ortamdan çıkarıp başka bir ortama yerleştirmekse; resim zaten tarihi boyunca hep bunu yaptı… Gerçeküstücülerin en önemli sorunu, kendilerini aşırı derecede ciddiye almaları.”
Ölümü Düşünmek (1943)
Frida görünüşü ve tavrıyla, bütün dikkatleri üzerine çekmeyi biliyordu. Sevgili listesinin kabarıklığı da bu karşı konmaz çekiciliğe kimlerin kapıldığının göstergesi… Trotsky, Breton, Berggruen, Duchamp, Kandinsky, Muray, Picasso…
Trotsky, sürgün yıllarında, Türkiye ve Fransa da dahil birçok ülkede yaşamış son olarak yani ölümünden birkaç yıl önce, Frida ile Diego’nun davetlisi olarak Meksika’ya yerleşmişti.
Yaptığı resimler hayatını sürdürmesi için gereken kazancı sağlamasa da; Frida’nın ünü dünyanın dört bir yanına ulaşmıştı. Meksiko City, Paris, Philadelphia, San Francisco ve New York’ta sergiler açmış; sanatseverlerin yoğun ilgisiyle karşılaşmıştı. Bu sergiler sonrasında Diego, şunları söyleyecekti: “Frida, benden daha iyi bir ressam ve resim aramızda rekabetin olmadığı bir alan”.
Frida Kahlo’nun 70’e yakın resmi bulunuyor. Bunun büyük bir bölümü de otoportrelerden oluşuyor. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran bir aynaya bakarak geçiren biri için normal bulunabilir ama bu portreler hiç de olağan değil. Yalnızım diyordu Frida. Kendimden daha iyi kimseyi tanımıyorum. Belki de bu yüzden kendini çizmeyi yeğliyordu. En iyi tanıdığı yüzü…
Yaşam ve ölüm, bedenin parçalanmışlığı ve aklın bütünlüğü, geleneksel olanla modernlik, gerçek ve beklentiler… Acıyı, umudu, umutsuzluğu ya da direnci anlattı resimlerinde Frida. Kendi gerçekliği ile birlikte Meksika gerçekliğini çizdi. “Elbisem bu askıda asılı” adlı resminde Amerikan kültürünün öğelerini bir çöplük gibi üst üste yığdı. “Kökler” ile Meksika tarihinin derinliklerine işaret etti… Kahlo’nun sanatında genel olarak bedenin hissettikleri anlatılıyor. Bedeninin çektiği acı…
Çocuk felci, kaza, bitmek bilmeyen ameliyatlar, buna rağmen “Hasta Değilim” diyordu. “Sadece paramparçayım, yine de resim yapabildiğim sürece hayatta olmaktan memnunum”. En büyük acıyı resim yapamaz hale geldiğinde yaşadı. Resimlerinde açık bir somutluk ve bunun gerçekliği ölçüsünde direnç… 32 kez kesilip biçilmeye direnmenin de ötesinde birşeyler..
Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, akciğer ambolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; “Yaşasın Yaşam” isimli bir natürmorttu.
Son sözleri ise, günlüğüne yazdığı şu cümleydi: “Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım.”
Frida ve Yaşamı İlham Veriyor
Ünlü Fransız Jean-Paul Gaultier 1998 yılında bir defilesinde Kahlo stilini sergiledi. Bu defile, dünya basınında ve moda camiasında büyük yankı uyandırdı. Ayrıca sanatçının yaşamını konu alan “Frida” adlı film bu yılki Venedik Film Festivalinin açılış filmi olarak gösterildi.
Filmde Frida’yı Salma Hayek canlandırıyor. Son günlerde ise ülkemizde sanatçının yaşamını konu alan bir kitap yayınlandı: “Frida Kahlo-Aşk ve Acı”. Gazeteci yazar Raunda Jamis tarafından kaleme alınan eser Everest Yayınlarının Unutulmayan Kadınlar serisinden çıktı.
* Aztekler’de ölüm tanrısı
Frida
Yönetmen: Julie Taymor
Oyuncular: Salma Hayek, Mia Maestro, Amelia Zapata, Alejandro Usigli, Diego Luna, Alfred Molina, Antonio Banderas
Senaryo: Clancy Sigal
Görüntü Yönetmeni: Rodrigo Prieto
Prodüksiyon Tasarımı: Felipe Fernández del Paso
Sanat Yönetmeni: Bernardo Trujillo
Makyaj: Judy Chin, Beatrice De Alba, Sylvia Fernández
Set Dekorasyonu: Hannia Robledo
Müzik: Elliot Goldenthal
Yapım Stüdyosu: Miramax Films
Türkiye Dağıtımı: Film Pop
Gösterim Tarihi: 28 Mart 2003