Zaman var olmasaydı, suçluluk bir jenerasyondan diğer bir jenerasyona bazı hastalıklar gibi aktarılabilir miydi? Kötülük Çiçeği, burjuvazinin günümüze tekrar aktarımını işlemektedir. Senaryonun çıkış noktası, işlediği bir cinayet ve işlemediği bir başka cinayet için suçlanan bir kadının hikayesidir.
Claude Chabrol’un filmi “Kötülük Çiçeği” bir burjuva ailesinin çevresinde geçiyor. Bordeaux’lu varlıklı bir aile olan Charpin-Vasseur’lerin üç kuşağı, kendilerini birkaç günlüğüne aile evinde bulurlar. Nazi sempatizanı babasını öldürmekten yargılanıp beraat eden Line teyze, yeğeni Anne ve onun çocukları…
Anne, belediye başkanlığı seçimlerinin ortasındadır. İkinci eşi Gerard’ın oğlu François ile kendi kızı Michele birbirine aşıktır. Seçim zamanı ortaya çıkan bir siyasi broşür ise tüm aileyi rahatsız eder.Yönetmen Chabrol, “kötülük çiçeği”nde yine bir burjuva ailesini eleştirirken, görünenin ardında yatan zaafları, ihanetleri gözler önüne seriyor. 2003 Berlin Film Festivali Altın Ayı adayları arasında yer alan Kötülük Çiçeği, Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde de izleyiciyle buluşmuştu.
Film Eleştirisi: Kötülük Çiçeği
Claude Chabrol filmleri ders çalışır gibi dikkatle ve sabırla izlenmesi gereken filmlerdir. Sembolik karakterleri, ele aldığı konulara karşı olan mesafeli tavrı ve iğneleyici nükteleriyle insanoğlunun zaaflarını ustaca gözler önüne serer. Fon olarak seçtiği ülkesi Fransa özelinde irdelediği karanlık temalar genel anlamda tüm insanlığın yaşadığı ruhsal arızaları dile getirir. Eleştiri oklarının hedefi ise daha çok burjuvazi üzerine odaklanmıştır. Burjuvaziyi iltihaplı bir yara gibi görür sanki. Bütün o “her şeyin yolunda olduğu” izlenimini uyandıran dış görüntüyse, olsa olsa bu iltihaplı yarayı örtmeye çalışan bir yara bandından farksızdır.
Chabrol filmlerindeki genel tematik istikrar yönetmenin son filmi Kötülük Çiçeği’nde de kendini gösteriyor. Saplantılar, sadakatsizlik, ikiyüzlülük, zinâ, cinayet ve git gide kontrolden çıkan ilişkiler, bir burjuva ailesinin özelinde irdeleniyor. Bu temalar arasında “cinayet”in ayrı bir önemi var. Cinayet olmasa film ortalama bir burjuva aile portresi olarak kalabilirdi. Ama işlenen cinayet filmde “farkı yaratan” en önemli olay. Herhangi bir cinayette doğal olarak bütün düzen ve dengeler alt üst olur. Ama bu filmdeki cinayet hiçbir şeyin değişmemesine yol açarak ilginçliğini bir kat daha artırıyor.
Cezası çekilmemiş bir suçun etkileri yıllar sonra kendini gösteriyor. İkinci Dünya Savaşı’nda nazi işbirlikçisi olduğu iddia edilen ailenin üyelerinden Anne, belediye seçimlerine katılmaya karar verdiğinde çevrede çeşitli el ilanları dolaşmaya başlıyor. Nazi işbirlikçisi bir aileden gelmesinden dolayı, bu karalama kampanyasını gerçekleştiren aşırı sağcı rakibi gibi gözüküyor, ama ailede herkesin şüphelendiği kişi bizzat Anne’in kocası. Sadakatsizlik ve ikiyüzlülük bu noktada kendini belli ediyor. Çünkü ailenin tüm fertleri böyle bir kötülüğü yapacak kişinin koca olduğunu biliyorlar. Ne gariptir ki kadının kocasından zerre kadar şüphesi yok. Bu aptallığı keşfedemeyen kadının çok geçmeden belediye seçimlerini kazanacağından herkes emin. Kendi çevresini tetkik etmekten aciz kadın, bir belediyenin başına geçmeye hazırlanıyor.
Karakterler arasında en dikkat çekeni şüphesiz Line teyze. İşlediği cinayetin diyetini yıllar sonra ödeme fırsatı buluyor. Bu cinayeti onun için fırsata dönüştüren ise, yine kendisi gibi bir cinayet işlemek zorunda kalan genç kız. Son derece bilinçli ve ustaca bir kurguyla örtüşen bu dramatik baht dönüşü, filmi izlenebilir kılan unsurların başında geliyor. Ama belirtildiği gibi hiç bir şey değişmiyor. Ölen kişinin cesedi dirisinden daha cazip belki de. İnsanlar üst katta bulunan ölüden habersiz bir şekilde aşağıda kazanılan seçimi yapay jest ve davranışlarla kutluyorlar. Şampanyalar patlıyor, gülücükler uçuşuyor. Çatlamış bir vazo haline geliyor ev. Ve bu çatlamış vazonun içinde kötülük çiçeği tüm cansızlığıyla, yani en makul haliyle solmaya başlıyor.
Filmin yapısındaki serinkanlılığın öyküye de yansıdığı açıkça görülüyor. Aslında bin bir gürültü patırtının içinde gerçekleşmesi gereken bunca olay, olanca sakinliğiyle gerçekleşiyor. Bu ağır ritm, zaman zaman izleyende yabancılaştırıcı bir etki yaratıyor. Özellikle popüler sinema izleyicisinin -eğer tercih ederse- izlediği zaman adaptasyon sorunu çekebileceği bir film Kötülük Çiçeği. Ama bu tür bir izleyici bile, sabredebilirse finalde film tarafından cömertçe ödüllendirilebilir. Gerçekten ilgi çekici bir finali var filmin. Final sahnesiyle Chabrol’ün, o çok iyi bilinen “anlattığı öyküden geri çekilen tavrını” da sergilediği açıkça görülüyor.
Chabrol, burjuva aymazlığına yine sivri ve alaycı oklarıyla göndermelerini yapıyor. Dekor kullanımından oyunculuk tavırlarına kadar her şey amaca hizmet ediyor. Şüphesiz Chabrol sinemasına uzak olanlar için biraz sıkıcı gelebilir film. Ama Chabrol ve onun sinema anlayışı hakkında biraz inceleme yapılırsa yönetmenin filmlerinden seyir keyfi alınabilir.
Kötülük Çiçeği
Yönetmen: Claude Chabrol
Oyuncular: Nathalie Baye, Benoît Magimel, Suzanne Flon, Bernard Lecoq, Mélanie Doutey, Thomas Chabrol, Françoise Bertin, Jérôme Bertin, Caroline Baehr
Senaryo: Claude Chabrol,C. Eliacheff, L.Lambrichs
Prodüksiyon Tasarımı: Françoise Benoît-Fresco
Görüntü Yönetmeni: Eduardo Serra
Kurgu: Monique Fardoulis
Kostüm Tasarımı: Sandrine Bernard, Mic Cheminal
Set Dekorasyonu: Fabien Belinguier, Michel Mourgues
Yapımcı Şirket: Conseil Régional d’Aquitaine
Müzik: Matthieu Chabrol
Türkiye Dağıtımı: Belge Film
Gösterim Tarihi: 22 Ağustos 2003