Ece Gamze Atıcı imzalı Aile Geleneği Roman Eleştirisi
Ece Gamze Atıcı’nın son romanı Aile Geleneği hayatı kavramayı kolaylaştıran yapı taşlarını, ikili zıtlıkları yok eden bir metin olarak karşımıza çıkıyor. Metnin kendi iç metafiziğinde: Varoluş/yokoluş, suç / suçlu, iyi / kötü, mutlu / mutsuz gibi ikilikler birbirine bağlı yapılar olmaktan çıkarılmakla kalmıyor yerlerine maktul anne/ katil çocuk, iyi aile / daha iyi aile türünden yeni ama “parodileştirilmiş” ikili zıtlıklar belirmeye başlıyor. Atıcı romanını temellendirdiği bu yapı bozumcu metafizik dünyada, anlatıyı iki ana parçaya bölmüş, iki otantik anlatıcı yaratmıştır: Ölmüş (yok olan) maktul / anne ve yaşayan (var olan) katil / çocuk.
Gelenek / Gelecek
Tolstoy Anna Karanina’yı şöyle açar: “Mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Atıcı’da da mutlu aile / mutsuz aile ikiliği ve sorunsalı, iyi aile /daha iyi aile ikiliğine zekice ve bol oyunlu biçimde evrilir. İstanbul’da yaşayan Hikmet ve Sümer aileleri, yaşayışları, yapıp edişleri en önemlisi “aile gelenekleri” ile ilk bakışta birbirinin zıddı, değili, ötekisi gibi konumlanırlar. O çok bilindik zengin, eğitimli, iyi aileler ve dar gelirli, görece az eğitimli, sorunlu aileler zıt evreni… Mutlu olmak Hikmetler için bir “hedef” değil doğuştan edinilmiş bir özelliktir, Sümerler içinse mutluluk “bağlam dışıdır” (irrelevant), konuları o değildir!
Bu iki bağımsız dünya ve var oluşun yolu çok tuhaf, post modern “tekinsizlik” kavramını selamlayan bir çifte cinayet olgusuyla kesişir: Kimin kimi, nasıl ve nerede öldürdüğü belirsizdir, olaylar adeta buzlu bir cam ardından, bir ölünün dumanlı kafasından aktarılmaktadır. Artık Hikmetler ve Sümerler iç içe geçmeye başlamıştır; ikili zıtlığın çözülüp birbirine dönüştüğü o büyülü ana tanıklık ederiz.
Paradigma yavaş yavaş dönüşmeye başlar; refah ve bolluk manevi dünyadaki yoksulluğa evrilir; yakışıklı heteroseksüel bireyler birer çift yönelimli kuir’e, kazanan kaybedene, maktul katile, çocuk anneye dönüşmüştür. Gelecek geleneği ele geçirir, bağlamsızlık “başıbozukluk” yeni normaldir zira her iki ailenin oyun kurucusu “anne” figürleri ortadan kalkmış, dünya eski bilindik dünya olmaktan çıkmıştır.
Dostoyevski’den Lacan’a
Dostoyevski’de baba katli olarak karşımıza çıkan Freudyen baba/çocuk çatışması ve çocuğun önce babasına ve onun “yasasına” başkaldırması ve babanın bir çeşit sembolik ölümüyle bireyleşmesi olgusudur. Bu sembolik ölüm, epistemolojik kopuş silsilesine önemli bir üçüncüyü eklemek Atıcı’nın metni için yol gösterici olacaktır. Lacan’a göre ise çocuk için temel kopuş ve bireyleşme süreci kendisiyle büyük özdeşleşme yaşadığı anne’den ayrılma ile başlar. Anne-çocuk ikiliği ve ilişkisi ve sağlıklı bir kopuş, bireyin oluşumunun temelidir.
Denilebilir ki Atıcı’nın metninde temel ikili zıtlıklardan biri anne / çocuk ikili yapısıdır. Ölü anne / Gelenek, Yaşayan çocuk/Gelecek ile durmadan çatışmakta, bu çatışma taraflardan birinin fiziksel dünyayı terk etmesiyle hız kesmeyerek, metafizik bir düzlemde devam etmektedir. Bu yönüyle “Aile Geleneği” özellikle bizim gibi toplumlarda kutsanan annelik müessesini, anne/çocuk evreni hakkında hiçbir reel yoruma ve bakış açısına izin vermeyen o tabusal alanı derin bir psikanaliz seansına sokmakta. Denilebir ki Türk edebiyatında bu “kutsal alana” böyle cesurca, gerçeğin aynalarından bakabilen ve şiirselliğini de kaybetmeyen pek az metin vardır.
Bugün postmodern paradigmayı özümsemiş, onun tekinsiz dünyasında kolayca gezinebilen; bizden, içeriden ses veren ancak evrensele de uzanabilen genç kuşak yazarlar edebi hayatımızı zenginleştirip ümidimizi arttırıyor. Gelecek geleneği yeniden yazıyor.
Aile Geleneği / Ece Gamze Atıcı / Doğan Kitap, 2019 / 336 sayfa
Söyleşi: Ece Gamze Atıcı ile geçmişten bugüne yazarlık üzerine…