Aydilge Connection
Sobe  2009
Kilit   2011
Aşk Notası   2011
Zaman Gazetesi Söyleşisi
 Kendi çapımda limitimi zorladım

Müzik dünyası aşk, cinsellik, depresyon ve gurbet temaları arasında sıkışmış, kendini belirli şablonlara göz göre göre teslim etmiş bir dünya; en azından hakkında önyargı sahibi olmamıza yetecek kadar tekrarları olan bir âlem.

Bu âlemde aykırı olmak da çoğunlukla şovun bir parçası. Tevazuunu yitirmeden farklı olanlar, iyi niyetlerini imaj kaygısına kurban etmeyenler de var. Misal: Aydilge.

Aydilge, bu şablonlara sorumluluk duygusuyla karşı koymaya çalışan bir müzisyen. İnsanları eğlendirmek, hele hele hop oturtup hop kaldırmak gibi kaygılar olmazsa olmaz öncelikleri değil. O kendisini müzik ve edebiyatla ifade etmeye çalışan bir tabiat işçisi. Kitaplar yazıyor, şarkılar söylüyor. Gençleri ağaç dikmeye, tasarruflu olmaya; kısaca, geleceklerine sahip çıkmaya çağırıyor. “Dünyanın Kalbi Durmasın” adlı yeni single çalışmasıyla, gençleri yeryüzü için bir şey yapmaya teşvik ediyor. Greenpeace şarkısının videosuna seve seve görüntü sağlıyor.

Tertemiz bir ses ve yorumla söylemesi ve gençliği aşk/meşk sarmalının dışına çekmesi, farklılığının altını çizen başlıca etkenler. Aydilge'nin yol haritası `daha iyi bir dünya'yı gösteriyor; bir de siz göz atın; bakarsınız bu işin ucundan siz de tutarsınız.

Artık aşktan, hasretten ve yanık nağmelerden bıkan müzikseverler, başka türlü söylemleri ihtiva eden melodiler arıyorlar, bunu biliyorum. Ben de belli dairelerden çıkan, kendi çeperini yırtmaya çalışan sanatçılardan yana koyuyorum tavrımı. Bunlardan biri de Aydilge ismindeki bir doğa dertlisi müzisyen. Şarkılarıyla insanları ağlatmayı yahut kaldırıp oynatmayı gütmeyen bir tabiat işçisi. Kayıt cihazımızı, fotoğraf makinemizi alıp, Beyoğlu'ndaki mütevazı mekânlarına konuk olduk. Bilinçlenme adına mesajları olan Aydilge'nin sözlerine ulak olabildiysek, ne mutlu. Buyurun, karar sizin...

Aydilge, iki tane kitap yazdın, özel bir sebebi var mıydı, neydi derdin?

Aslında herkesin kendine ait bazı “hislerini dışa vurma” şekilleri ve versiyonları var. Kimi kavga ederek, kimi bağır çağır çıkararak, kimi resim veya müzik yaparak kendini ifade etme yöntemi bulmaya çalışır. Ben de insanlara zarar vermeden, hatta insanlara faydalı da olma dürtüsüyle yola çıktım. Yetenek ve istek de birleşince müzik ve edebiyatta kendimi ifade edebileceğimi gördüm. Haliyle kitaba ve müziğe sarıldım.

Daha öncesinde TSM geçmişin var, 8 yaşında başladığın bir çocuk korosu tecrüben. Ne ters gitti de bıraktın?

Aslında Türk sanat müziğini seçimimde bilinçli değildim doğrusu. Orada aldığım 5 senelik eğitim, şu andaki müziğimin çatısı gerçekten. Bırakmadım gerçi, koronun belli süresi vardı ve doldu. Ergenlik yaşına gelince de malum ses değişmesi oluyor. Bana da uymadı doğrusu. Sonra devam etmedim gençlik korosuna. Sebebi de oradaki yoğun baskıydı. Kısıtlamalar çoktu TSM korosunda. Koronun bitmesiyle de özgürce müzik dinlemeye başladım desem yeridir. Batı müziğiyle de tanışmam o devre tekabül ediyor bir bakıma. Doğu müziği eğitimi ve Batı müziği sempatisi. Harmanlanıyordu bende de müzik. Doğu kökenli müzikleri de bırakmadım tabii. Zaten “Küçük Şarkı Evreni” albümümde sanat müziği etkileri görülüyor. TSM eğitimim için de ayrıca gurur duyuyorum. Beğenmediğim için ayrılmış değilim, üstüne basarak söylüyorum, çok seviyorum. Ama ne yalan söyleyeyim, günümüzde yapılan TSM şarkılarını da hiç ama hiç sevmiyorum. Artık TSM kalmadı desek yeri.

Tahsilin neydi?

Lisans eğitimim Başkent Üniversitesi'nden Amerikan Kültür ve Edebiyatı. Üniversite birinciliğim oldu. Amerika'ya burs da kazanmıştım, ama müzik tercihim ağır bastı. Herkes beni kınadı bursu reddettiğim için. Ama benim istediğim buydu ve oradayım. Sonra da zaten radyo-televizyon yüksek lisansı yaptım. Bu arada zaten müzik ve edebiyat vardı. “Tuğyan” adlı karakter, bir şarkı oldu. “Altın Aşk Vuruşu” kitabının girişindeki sözler, “Ay Aynamdır” şarkısının güftesini oluşturdu.

Muhalif olduğun yaşam tarzı, direkt olarak mezun olduğun bölümle ilintili değil mi? Bir ironi sanki...

Yo, hayır. Lisans eğitimimde zaten Amerikan sistemini yağlayıp ballayıp sunmuyorlar. Siyahilere, Kızılderililere yapılan zulüm de anlatılıyordu okulda. Ama Mevlânâ'yı da üniversitede deruniliğiyle görme şansım oldu. Bizim lise tahsilinde bile okutulmuyor. Zaten hocalarımız bile bu bölümden pek de memnun değillerdi. O yüzden birçoğu Hindistan'a, Çin'e ve dünyanın dört bir bucağına dağılıyorlar. Aslında karşı durulan şeyin, ne olduğunu bilmek kişinin savını ve elini güçlendiriyor. Sistemin içinde sisteme karşıt durmak bu aslında. Birileri kontra sesler çıkarmalı ki, başka gerçeklik alternatiflerini de insanlar görsünler. Amerika'ya karşı durmak değil gayretim, sadece herkesin üstüne düşeni yapması. Günah keçisi aranmamalı. Kimseye zorla fast food yedirilmiyor. Amerikan tarzı madem yaygın, o zaman birileri mertçe tavır takınmalı. Milyon tane kanal var, ama o kanallarda seyredilecek tek program bile bulamıyorsunuz. Bu da misal, seçme hakkının ataletini gösteriyor.

Peki Greenpeace ile bir beraberliğiniz, benzer söylemleriniz var. Açalım mı bu konuyu?

Tabii. Aydilge, tek kişi gibi durmasın. Benim, aynı söylem ve gözlemleri haiz arkadaşlarım, beraber çalıştığım dostlarım var. İsmi duyulmayan ekibim... Misal Cem Sarıoğlu. Onlarla da bu mevzular üzerine düşünüyorduk hep. Hassas olduğumuz nokta aslında, “doğa”. Biz hiçbir maddi beklenti duymadan bu çalışmaya giriştik bu arkadaşlarla. Doğaya karşı sorumlu olduğumuzun bilincindeydik. Bizi sponse etmek isteyen çok oldu. Şirketler, bankalar, medya organları. Çünkü bu küresel ısınma ve çevreye duyarlı olma hâli popülist bir söylem haline geldi. Hiç alakası olmayanlar bile bu işe kalkıştı. Çevreci sandığınız kuruluşların bile nasıl yatırımlar yaptığını bilseniz, korkardınız.

Özellikle Greenpeace ile beraber çalıştıkça, onlardan duydukça çok şaşırtıcı şeyler öğrenmeye başladık. Ben de meşhur ve zengin olma ihtimaline rağmen, böyle sponsor firmaların tekliflerini refüze ettim. Greenpeace ile çalışmayı tercihimin sebebi de sivil toplum örgütü oluşu ve samimiyetiydi. Para alarak yapsaydım, bir bankanın sponsorluğunda çıksaydım, herkes bana demez miydi, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu”. Greenpeace ile bu klip çalışması, çokça gurur vericiydi. Tüm masrafları da ben ve arkadaşlarım karşıladık. Kendi cebimizden harcadık hepsini. Alternatif müzik yapan biz sanatçıların maddi gelirleri herkesçe malum. Cüzi miktarda paralar kazanıyoruz. Ama göstermek istediğimiz de tam işte burada saklı.

Biz bu cüzi bütçeyle bir şeyler yapabiliyorsak, büyük şirketler kendi hallerinden utansınlar. Milyar dolarlarla dünyayı kurtarabilirler aslında. Belediyenin “su tasarrufu” için yaptığı tüm reklamlar ve sloganlar, belki bir sosyal bilinci yaratmaya çalışıyor; fakat bunların ötesinde dünya çapında, birtakım politik tedbirlerin alınması gerekiyor. Rüzgâr ve yenilenebilir enerji, teşvik edilmeli belki de. İklim felaketlerine doğru yokuş aşağı koşuyoruz. Sadece sıcak günler geçiriyoruz cümlesiyle bitmiyor. Su savaşları belki de kapıda. Veba, salgın hastalıklar ve açlık belki de bekliyor bizleri ve gelecek nesilleri.

`Bir şarkı neler değiştirebilir?', düşündün mü?

Çok düşündük. Ama ben elimden geleni yapayım ki, belki daha muktedir birilerini teşvik eder diye düşünüyorum. En azından vicdanımı tatmin ediyor, kendi çapımda limitimi zorluyorum.

Greenpeace niye seninle çalışıyor peki?

Daha önce yaptığım işler referans oldu Greenpeace'e. Samimiyetime inandılar belki de. Para, şöhret ve mevki peşinde koşmadığımızı gördüler. Bizim de böyle bir hırsımız olmadı. Bu yüzdendir herhalde. Bir de tabii gençliği hedef kitle belirlediğimizde, Aydilge ismi iyi duruyor. İstediğimiz düşünce mekanizması artık gençlerin kafasında oturmalı. Onlar hedeflenerek politikalar güdülmeli. Gençler de bu büyük davada sıkılmadan yürümeliler. Artık insanlarımız bu küresel ısınma kelimesinden bile sıkılmaya başladılar. Birileri bu sözcüğü dillerine pelesenk yaptılar. Kavram, kötü olduğu için önemi epritiliyor. Ama müzik, direkt olarak kalbe saplanıyor.

Realist olalım. Gençler ne yapacak münferit olarak? Ortaya somut şeyler verecek misin?

Toplumda bir anda bir şey değiştirmek zaten abesle iştigal. Gençleri uyarıyorum, zira ben öldüğümde belki de bugünlerin gençleri daha büyük iklim faciaları yaşayacaklar. Su tasarrufunu zaten yapmamız gerekiyor. Asıl yapılması gereken, toplumsal bilinci oturtmak. Kökten bir değişim arzuluyorum. Karar mevkilerine baskı uygulaması gerekiyor gençlerin. Ağaç dikmeleri, tasarruflu olmaları, misal, okullarında kâğıt konteynırlarını talep etmeleri gerekiyor yani. Her konumda yeise düşmeden yapılabilecek şeylerin olması gerektiğini gençlerimizin bilmesi şart. Arkadaşlarına, anne-babalarına, çevresine, devlet büyüklerine baskı yapabilirler. En azından gündem oluşturabilirler. Ayrık çöp kovaları dahi istenebilir müdürlerden. Şişeler, kâğıtlar gibi nesneleri önemseyip, bunun üstüne gitmeliler. Firmalar da gayet rahat ufak çapta da devinim sağlatabilirler.

Ne oldu da böyle olduk, nerede hata yaptık?İnsan, doğanın bir parçası olduğunu unuttu. Kendinde “ben” ve “doğa” gibi iki kavramı birbirinden tecezzi etti insanoğlu. Sonra insanı hayvandan ayıran “akıl” vergisini, ters yöne sürdü. Ondan sonra da olan oldu. İyi akıl, iyi iş yapar. Bunda ise tecellisi kötü oldu.

Bundan sonra ne olacak Aydilge?

Televizyon kanalları geliyor. Keşke Zaman gibi diğer gazeteler de ilgilenselerdi. Sizin okurlarınız, zaten uyanık. Asıl uyuyanları uyandırmak gerek. Daha basit kesimlere ulaşmak. Bakarsınız ki, farklı bir şeyler sunduğumuzda birileri bizi duyacak ve bir kelebeği havalandıracağız. Kelebek etkisini biliyoruz. Biz de tüm gençlerle beraber yarını etkilemek istiyoruz.

Söyleşi: M. Haldun Dursunoğlu

Next  İlgili Greenpeace Söyleşi Linkleri

Ana Sayfa  |  Biyografi  |  Küçük Şarkı Evreni  |  Sobe  |  Kilit  |  Şarkı Sözleri  |  Resim Galerileri  |  Kitapları  |  Öyküler  |  Söyleşiler  |  Greenpeace Projesi
Aydilge Connection     XML Site Haritası   RSS Feed   HTML Site Haritası
Bu sitenin dizayn ve içeriği See-Aych tarafından gerçekleştirildi. Bu site en iyi Internet Explorer ile 1024/768 ve 1280/1024 çözünürlükte görüntülenir. Aydilge'nin resmi web sitesi değildir. Aydilge ve EMI Music Türkiye ile herhangi bir resmi bağlantısı yoktur. Copyright © 2012
E-Mail