Küçük Şarkı Evreni 2006
Sobe 2009
Kilit 2011
Aşk Notası 2011
Altın Aşk Vuruşu 2006
Bulimia Sokağı 2004
|
Akşam Gazetesi Söyleşisi
Bu kültür hepimizi bir şeye bağımlı yapıyor
Aydilge Sarp az zamana çok iş sığdıran bir isim. 19'unda öykülerden oluşan ilk kitabını yayınladı, ardından sıradışı karakterlerin kasvetli hikayelerini anlatan 'Bulimia Sokağı' ve 'Altın Aşk Vuruşu' adlı iki roman yazarak genç yazarlar kategorisinde bir yer edindi. Ama söyleyecek o kadar çok sözü var ki kitaplarla bitmiyor. Aydilge 27 yaşında, şimdi de müzisyen olarak karşımıza dikiliyor. 'Küçük Şarkı Evreni'adlı albümündeki şarkılara kulak kabartmamak mümkün değil.
- Yazarlığını biliyoruz; müzikle ne zamandır ilgileniyorsun?
- Çocukluğumdan beri. 8 yaşında annem elimden tutup beni TRT korosuna götürdü ve müzik hayatıma girdi. Konservatuvar eğitimi gibi dört yıl süren bir eğitim aldım. Türk Sanat Müziği Çocuk Korosu'yduk. Belki şimdi albümdeki vokalimde hissedilen sanat müziği etkileri oradan geliyordur. Haftasonları 6'şar saat çalışıyorduk. Yoğun bir çalışmaydı, sabah 10'da başlardı. Pazar sabahları televizyonda gösterilen aile filmlerini kaçırıyorum diye içim giderdi, oyun oynamayı özlerdim. Ama öte yandan da konserlerimiz olurdu, iki albümümüz çıktı. Bunlar da işin eğlenceli kısmıydı. Konserlerde kendimi Kaf Dağı'nın tepesinde gibi hissederdim.
TRT isyan ettirdi
- Bir çocuk olarak o ağır hava seni sıkıyor muydu?
- Sıkılarak gitmiyordum. Ama çok sıkı bir eğitim vardı ve bazen çok yorulduğumu, onun yerine oyun oynamak istediğimi biliyorum. Bir de TRT'nin katı bir tutumu vardı. Mesela bize Muazzez Abacı gibi isimleri dinlemeyi yasaklamışlardı, o gırtlağı kapmayalım diye. Sonra pop dinlemeyeceksin, onu bunu dinlemeyeceksin diye bir sürü yasak vardı, 'kulağınız kirlenmesin' diyorlardı. Yani çok fazla kuralı olan, katı ve burunları havada bir ortamdı TRT.
12 yaşımda korodan ayrıldığımda kendi zevkime göre seçtiğim müzikleri alıp dinlemenin özgürlüğünü hissettim. Beni bu katı tutum isyankar yaptı galiba. Belki rock müziğini de bu yüzden sevdim. O zamanlar sorgulamalara da başladım. Mesela televizyona bakıyorsunuz, insanlar ölüyor, ama daha üzülemeden biri çıkıp göbek atmaya başlıyor. Ne sahte, ne gerçek, nasıl bir dünya bu diyordum.
- Bunları o yaşlarda mı düşünmeye başladın?
- 13 - 14 yaşlarımda bu konulara kafa yormaya başlamıştım. Mesela albümde 'Şiir' adlı bir şarkım var, onu 14 yaşında yazmıştım. Sözleri diğerlerine göre daha karamsar. Çünkü o yaşta tüm bunları görünce toptan küsüyorsunuz. Ama büyüdükçe şarkılarım daha pozitif oldu çünkü öfkelenip 'insanlar kötü' demenin fayda etmediğini gördüm. Eleştirimi uygun ortamda ve işe yarayacak şekilde yapmam gerektiğini fark ettim. Önce iç huzurunu koruyup, kendimi mutlu edip sonra bunlarla mücadele etmeyi benimsedim artık.
Sigara bile içmem
- Yazma ve müzik yapma dürtünü tetikleyen ne peki?
- Çok yoğun yaşayan bir insanım, dışarıdaki kaynaklar çok yeterli değil. İnsanı besleyen, büyüten bir kültürde yaşamıyoruz. Senden sürekli alan, sana sürekli eksik olduğunu söyleyen ve o eksikliği tamamlamak için tüketmeni emreden bir kültürde yaşıyoruz. Her şey dayatılıyor. Yazmak ve müzik yapmak benim bu dayatmalardan kaçışım. Tabii bunu yaparken, yanlış bulduğum şeyleri de ifade ediyorum. 'Bulimia Sokağı' ve 'Altın Aşk Vuruşu'nda da popüler kültür ve tüketim toplumu eleştirileri var. Yaşadığımız boşluk duygusunu, içinmizdeki o anlamsızlık hissini anlattım. Öyle bir kültürdeyiz ki, herşeyin kodları belirlenmiş. 'Marjinalim' derken bile klişe oluyorsun. Sistem her şeyi kendine uydurabiliyor. İşte o zaman kendi kurallarınla oynayabileceğin alanlar yaratmaya başlıyorsun. Kitabım, müziğim benim için öyle alanlar.
- Bu düşüncelerin yüzünden yaşıtların tarafından dışlandın mı?
- İçim belki çok yalnızdı ama sosyal bir çocuktum. Çünkü biraz sahtekardım. Onlar ne konuşuyorsa onlardan bahsederdim. Eve gittiğimde ise belki de en yakın arkadaşımın anlayamayacağı yazılar yazardım. Onların beni kabul edeceği şekilde oynardım yani. Albümdeki 'yalnız Değilsin' şarkısını da kendime yazdım. 'Yalnızlar yalan mı söyler, canım hiç acımaz mı derler' sözlerini kendime söylüyorum. Çünkü o anlamda çok yalan söyledim, hala da söylüyorum.
- Nasıl bir aileden geliyorsun?
- Annem şair, o yüzden evin içinde hep sanat ortamı vardı. Annemle bir resim ya da bir yazı üzerine oturup konuşurduk. Bana fikrimi sorar ve sözlerime saygı duyardı. Babamsa dünyanın en tatlı ve komik adamı. Sanattan anlamaz, doktor, tıp adamı, mantıklı. Ama hep arkamdadır, gurur duyar. Albüm yapmak için üç yıl önce Ankara'dan İstanbul'a gelmeye karar verdiğimde de beni yine desteklediler.
- Romanlarında uyuşturucu, bulimia gibi karanlık ve dramatik konuları ele aldın. Sorunlu karakterleri anlattın. Şarkılarında da 'Elimde beyaz tozlar. Aklımda gri dumanlar' gibi uyuşturucuya gönderme yapan satırlar var. Bu tanıdığın, bildiğin bir dünya mı?
- Ben alkol, sigara dahi kullanmam. Kitaplar deneyimlerimden çıkmadı. Zaten o sözler 'Tuğyan' şarkısından ve Tuğyan 'Bulimia Sokağı' kitabımdaki uyuşturucu bağımlısı bir karakter. Kurt Cobain'den etkilenerek yaratmıştım onu. Uyuşturucu bağımlısı arkadaşım yok ama babamın bulimik olan çok hastası var, onlarla tanışmıştım. Ancak her iki kitapta da asıl anlattığım bulimia ve uyuşturucu değil, bağımlılıklardı. Çarpıcı olduğu için bu örnekleri seçtim; bağımlılık ve tüketim kültürünün etkileri hakkındaki düşüncelerimi onlar üzerinden anlattım.
Çünkü herkeste bağımlılık var. Uyuşturucu olmasa, prozac jenerasyonu var, yemek yemeye, aşka, işine bağımlılar var. Bu yalnızlıktan, sevgisizlikten, güvensizlikten kaynaklanıyor. Sistem bizi birşeylere bağımlı yapıyor, bütün o reklamlara, size dayatılan her şeye bakın, hepsi yeterince iyi ya da güzel olmadığınızı, sevilmeye layık olmadığınızı söylüyor. Öyle ki, bu kültür yüzünden kişiliklerimizden, yaşadığımız dünyadan, bastığımız zeminden, kurduğumuz ilişkilerden emin değiliz... Bu yüzden oluşan kaygı ve korkular da hepimizi bir şeylere bağımlı olmaya itiyor.
Aksesuvar sevgili
- Senin bağımlılıkların neler?
- Ben müzik yapmaya bağımlıyım. Bir gün ses tellerimi yitirsem, çıldırma noktasına gelirim. Yazı yazmak da öyle. Bunlar benim nefes almamı sağlıyorlar.
- Albümde 'Postmodern Aşk' diye bir şarkın var. İlişkilerin yüzeyselliğinden bahsediyorsun...
- Çevremde çok görüyorum. 'Aşık oldum' diyor, iki gün sonra unutuyorlar. İnsanlar birbirlerini tanımak için bile vakit ayırmıyor. En kestirme yoldan yaşanıyor ilişkiler. Ve sevgililer yanında taşıdığın birer aksesuvar haline geliyor.
- Ama bunları eleştirirken içinde yer aldığını da inkar etmiyorsun....
- Sıyrılmak imkansız. Popüler kültürü eleştiriyorum bas bas bağırarak ama bir yandan da popüler kültürün içinde bir şeyler üretiyorum. Sesini duyurmak istiyorsan içine girip oradan yapmalısın eleştirini. Medya zaten seni kullanıyor, sen de medyanın araçlarını kendini ifade edebileceğin şekilde kullanmaya çalış. Bir yanda popüler kültürü eleştirmek için yazdığım kitaplar var, öte yanda yaptıklarımı tanıtmak için verdiğim röportajlar... Bu ortamda başka seçenek göremiyorum.
Bu evren keşfedilmeye değer
Aydİlge'nİn ilk albümü olan 'Küçük Şarkı Evreni'nde rock, trip hop, alaturka kemanlar ve vokaller içiçe geçmiş. Beatles, Radiohead, Suede, Mor ve Ötesi ve Vega'yı çok sevdiğini söylüyor Aydilge ama müziği kimselere benzemiyor. Klişelere isyan eden karakteri sağolsun, kendi tarzını yaratıp farklı ve çarpıcı bir albüm ortaya koymayı başarıyor.
Bütün şarkıların söz ve müziklerine kendi imzasını atan Aydilge romanlarının aksine albümün iç dünyasına açılan bir kapı olduğunu söylüyor. Bu açıdan albümü dinleyince onun kaygı ve korkuları bol, karamsar ve depresif biri olduğunu düşünebilirsiniz ama o aksini iddia ediyor:
'Bir şeylerin son bulacağına dair korkularım her zaman var. Onun verdiği bir güvensizlik ve huzursuzluk da var. Ama birşeyler üretmek beni çok olumlu etkiliyor. Genelde mutlu bir insanım. Şarkılar karanlık görünebilir ama galiba içimdeki mutsuzluğu böyle çıkartıyorum.'
Albümün en güzel şarkısı olan 'Bu Gece Ben Ay' Aydilge için de albümdeki en özel şarkı:
'Herkesten uzaklaşıp bütün evrenin bir parçası olduğumu hissettiğim bir anda yazdım onu. Bir yandan kocaman bir şeyin parçası olmakla gurur duyuyorsun, bir yandan da çok değersiz, önemsiz bir varlık olduğunu hissediyorsun. Bu çok rahatlatıcı bir his.'
Kısacası derinlerden yükselen bu farklı sese kulak verin çünkü 'Küçük Şarkı Evreni' kesinlikle keşfedilmeye değer.
Söyleşi: Mine Akverdi - Akşam Gazetesi
Diğer Söyleşiler
Milliyet Cadde söyleşisi: Rock söyleyen cici bir kızım
Star Gazetesi söyleşisi: Benim için 'Aydilge çok sevimli bir kız' diyorlar
Powertürk söyleşisi: Hayat her zaman kırılması gereken kilitlerle dolu...
Akşam Gazetesi söyleşisi: Kilit kırmayı ve kelepçe çözmeyi seven bir müzisyen...
Hürriyet Kelebek söyleşisi: Sahneye çıktığımda kafayı yiyorum
Tempo Dergisi söyleşisi: `Bulimia Sokağı'nın kahramanı yemek bağımlısı
E-Kolay.Net söyleşisi: Aşk İyileştirir
Form Sante söyleşisi: 90-60-90'lık Cehennem
Radikal söyleşisi: Oh be! Böyle insanlar da varmış!
Rock in Rock söyleşisi: Bir merhabanın ardındaki birikmişlik...
Netbul söyleşisi: Korkmayın girin Küçük Şarkı Evreni'ne...
Siyahperde.Net söyleşisi: Rock star olmayı canım istemiyor
Zaman söyleşisi: Rock söylemek için ille de böğürmek gerekmiyor
Akademi Bülteni söyleşisi: Popüler olmak umurumda değil...
|