Küçük Şarkı Evreni 2006
Sobe 2009
Kilit 2011
Aşk Notası 2011
Altın Aşk Vuruşu 2006
Bulimia Sokağı 2004
|
Radikal Gazetesi Söyleşisi
Oh be! Böyle insanlar da varmış!
İlk albümü Küçük Şarkı Evreni'ni yayınlayan Aydilge, aynı zamanda üç kitabı yayınlanmış bir yazar.
Albümün kapağında yalnızlıktan büzülmüş kadına bakıp arkasından da feci içe dönük şarkılarını dinlemeye başladığınızda, kesin diyorsunuz, bu genç kadın depresif. Sonra yazdığı 'Kalemimin Ucundaki Düşler', 'Bulimia Sokağı', 'Altın Aşk Vuruşu' kitaplarını da hatırlayınca durum daha da vahimleşiyor. Çünkü bu kitaplarda uyuşturucu ya da yeme bağımlısı "loser'lar" vardı.
Evet, kesinlikle çok acayip dipte bir kadınla karşı karşıyayız. Eh ne yapalım, iş bu, depresif ya da değil, Aydilge (soyadı Sarp ama kullanmıyor) ile konuşmamız lazım. Çünkü ilk albümü 'Küçük Şarkı Evreni' o kadar iyi bir albüm ki kendisini tanımamak, tanıtmamak haksızlık olur.
Ve ufacık tefecik, koca kara gözlü Aydilge'ye tanışınca böyle düşündüğümüz için çok ayıp ettiğimizi anlıyoruz. Çünkü karşımızdaki genç kadın, hop hop, zıp zıp enerji topu gibi bir şey. Depresiflikten zerre eser yok, her anlattığının altında bir hınzırlık, komiklik çıkıyor. Ama bu demek ki aklı başında da değil. İnsana oh be böyle insanlar da varmış dedirtecek laflar ediyor.
Albümüyle ilgili olarak, "Dış dünyayı umursamayayım desem de yapamıyorum. Zaten yapamadığım için kaçtığım yerler var: Şarkıların ya da kitapların içine kaçıyorum. Orada çok huzurlu oluyorum. Ama dış dünyada sürekli birtakım ikilemler içindeyiz. Haberlere bakın birisinin ölüm haberinden hemen sonra Seda Sayan'ı gösteriyor" diyor. Ve devam ediyor: "Sen olayı algılayıp ne üzülebiliyorsun ne düşünebiliyorsun. Sana hissetme zamanı bile tanımayan bir kültürün içindesin. O yüzden zaten herkesin içinde bir boşluk hissi, sıkıntı var. Sürekli yetersiz olduğumuz bize dayatılıyor, şu ürünleri alın tamamlanın, güzel olun. Bunlardan kaçıp kurtulmak istiyorsun. Şarkılar benim kendimi havalandırma noktalarım".
Herkese kısmet olsa keşke bu pencerelerden, ama yoksa da buyrun Aydilge'ninkine. Kendinizi çok tanıdık bir yerde hissedeceğinize bahse gireriz. Ayrıca rahat da, çünkü Aydilge'nin şarkılarında öyle koca koca laflar yok, sade, yalın, şehirli ve çok etkili. Müzik ise biraz daha farklı. İçinde Doğu'nun da Batı'nın da esintileri var. Batı esintileri müziğin altyapısında, Doğu ise daha çok Aydilge'nin vokalinde. Ha bu bir meşhur Doğu Batı sentezi durumu değil. "Gıcık oluyorum bu senteze" diye gülüyor. Nerden geliyor, anlatalım.
Önce kitap vardı
25 yaşındaki Aydilge, doktor babadan olma, şair anadan doğma. Annesi hep sesinin güzel olmasını istemiş kızının. Birinci kızında olmamış, ama ikincide dua kabul olmuş. Daha sekiz yaşındayken Aydilge'nin kolundan tutup TRT Türk Sanat Müziği Çocuk Korusu'na teslim ediliyor. Bunları anlatırken, şarkılardan birini söylemeye başlıyor, gülerek. Ama yüzü oradaki disiplini hatırlayınca biraz ekşiyor. "Şunu dinlemeyin, bunu dinlemeyin, gırtlak yapmayın vs. Haftasonları dörder saat, dikiliyorsun" diye çabuk çabuk anlatıyor. Arkasından da minik minik çocukların ve annelerinin karıştığı kıskançlık krizlerinin dedikodusunu yapıyor, kıkırdayarak! Hiç avantajı yok mu? Var elbet! Sahne ve televizyon korkusunun olması ve en önemlisi vokal tekniği. "Evet Doğulu bir yan var ama ben şarkıları yaparken 'dozunu kaçırmamaya' dikkat ettim. Birazcık kaçırsam, arabesk olacak ve beni deli edecekti". Maazallah!
Dört sene koroda şakıyıp, baskılardan bezip korodan ayrıldıktan sonra, "Ben istediğim şeyi dinleyeceğim dedim. Babamın Beatles plaklarını bulmuştum ve çok hoşuma gitmişti. Saatlerce dinlerdim. Radiohead, Brit pop hoşuma gidiyordu. Nirvana dinlemeye başladım. Sonra elektrogitar alacağım diye tutturdum".
Daha ileri gidip babasının garajını stüdyo halinde getirmiş, Amerikan filmlerine özenti. O dönemlerde bir taraftan yazıyor, bir taraftan arkadaşlarıyla okul konserleri, bar programları filan yapıyor. Korodaki kalıplardan bezdiği için müzik okumak yerine Başkent Üniversitesi'nin Amerikan Dili ve Edebiyatı bölümüne gidiyor. Okuldan birincilikle mezun oluyor ve Amerika'ya burs çıkıyor ama o istemiyor. Bu sırada yazdıklarını da edebiyat dergilerinde yayınlatıyor.
Ve sonuç olarak bir yayınevinden teklif alıyor ve ilk kitabı 'Kalemimin Ucundaki Düşler'i çıkarıyor. Sonra atlıyor, İstanbul'a. Malum, müziğin kalbi burada atıyor. Atıyor ama ne oluyor. Aydilge burada kimseyi tanımadığını fark ediyor! O da evde oturup yazıya çiziye gömülüyor. Bir de Marmara Üniversitesi'nde sinema master'ı yapmaya. İkinci kitap 'Bulimia Sokağı' çıkıyor. Neyse ki aranjörü Atakan Ilgaz'la tanışıyor. Arkasından ikisi birlikte yaptıklarını Hakan Kurşun'a getiriyor. "Ha" diyor "Altın Aşk Vuruşu'nu ne zaman yazdım ben de bilmiyorum"!
Bir nabız alalım
İşin aslına bakarsanız, bilmemesi çok da doğal. Çünkü 14 yaşından beri hem müzik var hem yazı hayatında. Zaman zaman biri diğerinin önüne geçse de, ikisini de gayet iyi kotarıyor. Zaten enerjisini görseniz, araya başka bir şey daha sıkıştırabileceğine bahse girersiniz! Edebiyat ve müzik birbirine bu kadar bağlı olduğu için de, kitaplara müzisyen karakterler giriyor ya da kitaplardaki karakterler gelip albüme oturuyor. Tıpkı nefis 'Tuğyan' şarkısında olduğu gibi...
"Etrafta o kadar birbirinin aynı insanlar var ki, yazdığım karakter bana daha gerçek geliyor ve üzerine bir şarkı da yazabiliyorum". Şarkı gerçekten can yakıcı. Ama 'Postmodern Aşk' da o kadar eğlenceli. "Aşk özürlü tipler vardır, onu meşrulaştırmak için postmodern aşk bu, sınırsız olalım, çünkü benliğin benliğimi zora sokuyor gibi geyik laflar ederler ya" diyor ve kriz halinde gülmeye başlıyoruz. "Varoluşsal sorunlar yaşıyorum filan! Onlarla eğlenen bir şarkı o" dediğinde hakikaten kriz tavan yapıyor!
Sakinleyince "Şiir parçası, ilk yaptığım beste, 14 yaşındaydım. O daha küskün, çünkü o zamanlar küsüyordum. Ama şimdi görüyorum ki, küsmek değil, mücadele etmek lazım. Sonraki parçalar biraz daha pozitif oldu. Gene de hepsinde biraz melankoli var ama çok da karamsar değil. Nabzım nasıl atıyorsa, şarkılar da öyle atıyor". Nabız ölçmek isteyenler, 3 Mayıs'ta Balans'a, 30 Mayıs'ta ise Ankara AnkiRock'a lütfen.
Söyleşi: Nazan Özcan (Radikal)
Diğer Söyleşiler
Milliyet Cadde söyleşisi: Rock söyleyen cici bir kızım
Star Gazetesi söyleşisi: Benim için 'Aydilge çok sevimli bir kız' diyorlar
Powertürk söyleşisi: Hayat her zaman kırılması gereken kilitlerle dolu...
Akşam Gazetesi söyleşisi: Kilit kırmayı ve kelepçe çözmeyi seven bir müzisyen...
Hürriyet Kelebek söyleşisi: Sahneye çıktığımda kafayı yiyorum
Tempo Dergisi söyleşisi: `Bulimia Sokağı'nın kahramanı yemek bağımlısı
E-Kolay.Net söyleşisi: Aşk İyileştirir
Form Sante söyleşisi: 90-60-90'lık Cehennem
Rock in Rock söyleşisi: Bir merhabanın ardındaki birikmişlik...
Netbul söyleşisi: Korkmayın girin Küçük Şarkı Evreni'ne...
Siyahperde.Net söyleşisi: Rock star olmayı canım istemiyor
Akşam söyleşisi: Bu kültür hepimizi bir şeye bağımlı yapıyor
Zaman söyleşisi: Rock söylemek için ille de böğürmek gerekmiyor
Akademi Bülteni söyleşisi: Popüler olmak umurumda değil...
|