aydilge sarp
|
Jennifer'in Elmaları
|
Diğer Öyküler
|
Bu garip hikaye, ormandaki küçük bir kulübede başlar. Bu kulübeyi kim yaptı, niye yaptı bilinmez. İçinde yaşayanlar; sadece küçük bir kız ve annesinden ibaret. Kendilerini bildiler bileli hep ormandalar.
Küçük kızın adı Jennifer. Annesininkini ise bilmiyoruz. Biz ona “Anne” diyeceğiz. İsterseniz siz başka bir şey diyin.
Her günün başında olduğu gibi güneş baba, ışıkla dolu kovalarını tepemizde aşağı yavaş yavaş boşaltırken, Jennifer yükümlü olduğu görevini yerine getirmek için yatağından kalktı:
“Ne giysem?” diye düşündü. Sonra da, “Zaten benim bir tane elbisem var, o da üstümde,” diye söylendi.
O sırada annesi, ona nefis bir kahvaltı hazırlıyordu. Jennifer ağlayarak içeri daldı: “Anne neden bana cevap vermiyorsun? Her zaman yemek yapıyorsun. Sanki evde yüz kişi yaşıyoruz! Oysa benim cevap bekleyen sorularım var…”
Annesi sıkıntılı bir şekilde mutfakta dolaşmaya başladı. “Tost ister misin?” dedi en sonunda. Sonra da kaçış yolu olarak gördüğü tostları hızla kaparak kızına uzattı.
Hiç mutfak canıma yapışmış tost duydunuz mu? Jennifer kendini tutmasaydı, tostları cama öyle bir fırlatacaktı ki, hepiniz benim ağzımdan duymuş olacaktınız! Ama Jennifer annesiyle konuşmayı yeğledi:
“Anneciğim, ne olursun anlat bana şu sırrı. Tek bildiğim şey, her sabah kalkıp dört tane elmayı biraz ötedeki o eve götürmeye çalıştığım. Bu ne biçim bir iş, söyler misin bana? Şunu da biliyorsun ki kendimi bildim bileli bu işi yapıyorum ve o eve hala da ulaşabilmiş değilim. Yoluma o kadar çok engel çıkıyor ki!”
Annesi öğretmeninden azar işiten öğrenci gibi bir tarafa sinmiş kızını dinliyordu ki sonunda patlayıverdi: “Sen de doğru dürüst bir yürüyemiyorsun ki! Hatasız yürüyebilsen, eve de ulaşırsın; başka yerlere de!”
“Anne deli etme beni!” dedi Jennifer. En ufak bir taşa çarpmamla, onu bırak tökezlememle; ya da düşmemle; kendimi evime geri dönerken buluyorum. Yanlışlıkla bir elma düşürüyorum; haydiii! Baştan başlıyorum herşeye!
Elmayı yerden alıp yola devam etmeyi ben de bilirim herhalde! Ama ne olduğunu anlamadan tekrar bizim evde buluyorum kendimi. Devam edebilseydim şimdiye çoktan ulaşmıştım o gizli eve.
Annesi üste çıkmaya çalışarak, kızının sözünü kesti: “Bir iş yapacaksan, tam yapacaksın. Kusursuz yürüyebilmeyi ancak hata yaparak başarabilirsin!
“İyi de anne, niçin?” dedi Jennifer. “O eve gidince ne olacak? Nedir bu sır? Söyle bana lütfen!”
Annesi iyice sinirlendi: “Neden boyundan büyük işlere kalkışıyorsun sen? Böyle yaşayıp gidiyoruz işte! Herşeyi kurcalamasan olmaz sanki. Bu yaşantıyı kabullenmek zorundasın. Hem bu işin olmasaydı, kendini nasıl meşgul edecektin?”
Hem verecek cevabı olmadığından, hem de bu konuşmadan sıkıldığından, sustu Jennifer. Boyun eğip, bir kez olsun göremediği o evin yolunu tuttu. Elinde sepeti ve sepetin içinde dört elmasıyla beraber birçok kez tökezledi, düştü, taşlara çarptı, elmaları düşürdü ve yarı yoldan evine geri dönmek zorunda kaldı. Ertesi gün, daha ertesi gün, daha ertesi gün… Ama bir gün, hiç hatasız, bütün engelleri aşarak ulaştı o gizemli eve.
Çok neşeli bir müzik geliyordu evden. Yaşlı bir kadın kapıyı açtı, elmaları aldı ve gülümseyerek içeri girdi. Jennifer’ın kalbi pat pat atıyordu. Yüreği yeni umutların heyecanı ve mutluluğuyla doluydu. Ama hiçbir şey olmayacaktı. Ne yazık ki bilmiyordu Jennifer; bütün bunları unutup, herşeye yeniden başlayacağını. Tekrar tekrar aynı şeyleri yaşayacağını. Bu sonsuz kısır döngünün farkında olmadan elmaları götürmeye çalışacaktı. Belki de bu onun ilk zaferi değildi. Daha önce yüzlerce kez götürmüştü o elmaları da, umutmuştu belki de; aynen şimdi herşeyi unuttuğu gibi.
Jennifer’ın zafer duygusu yarıda kalmıştı ama; başarısının tam anlamıyla tadını çıkaran, bir oyunu daha bitirmenin coşkusuyla, bilgisayarının başında sevinç çığlıkları atarak tepinen bir çocuk vardı. “Game Over” (Oyun Bitti) yazıyordu ekranda.
Kimbilir belki biz de tekrar tekrar aynı hayatı yaşıyoruz. Ölüm dediğimiz her hata ve yenilgide en baştan başlıyoruz herşeye; bilgisayarının başında bizimle oynayan küçük bir çocuk yüzünden. Hem Jennifer’ı küçük görmeyin! Şu koca evrendeki küçücük varlığımızı düşünürsek, kaçımızın amacı dört elma taşımaktan daha mantıklı ya da daha üstün?
Bu garip hikaye, ormandaki küçük bir kulübede başlar, devam eder ve tekrar başlar. Ta ki çocuk sıkılıp bilgisayarını kapatana dek.
|
||
Diğer Öyküler
|