aydilge sarp
|
Mektup Arkadaşı
|
Diğer Öyküler
|
Mehmet, askerliğe ilk geldiği günlerde epey bir sıkıntı çekmişti ama Güven’le tanıştıktan sonra, saatler daha bir çabuk geçmeye başlamıştı. Güven’in aşk anılarına dinlemekten çok zevk alıyordu.
Arkadaşlığının yanısıra, radyo, televizyon gibi bir eğlence aracına da dönüşmüştü Güven, Mehmet için. Her zaman yayına hazırdı. Başından o kadar çok aşk hikayesi geçmişti ki, artık Mehmet, Güven’in kız arkadaşlarını birbirine karıştırıyordu.
Mehmet iri yapılı, sert bakışlı, aslan gibi bir delikanlıydı ama kızlardan pek anlamazdı. O, daha çok kız kardeşine sarkan erkekleri dövmekten anlıyordu. Hoşlandığı kızlar da yok değildi ama onları uzaktan sevmekle yetiniyordu. O yüzden, Güven’in kızlarla rahatça kurabildiği bu yakın ilişkileri dinlemek çok hoşuna gidiyordu.
“Güven, yeni bir hikayen varsa anlatsana!”
“Ağabey, benim son manita var ya, bir içim su vallahi”
“Deme ya! Nasıl tanıştınız söylesene”
“Aslında daha tanışmadık, henüz mektuplaşma safhasındayız”
“Nasıl yani?”
“Mektup arkadaşlığı için gazeteye ilan vermiştim. Bu kız da bir karşılık yazdı. Önceleri bayağı çekingen yazıyordu ama ben; onu, o muhteşem etkileyici sözlerimle kolayca tavlayıverdim. Senin anlayacağın, kız daha beni görmeden abayı yaktı”
“Nasıl beceriyorsun bu işleri bilmem ki!”
Mehmet belli etmemeye çalışıyordu ama aslında çok üzülüyordu. O yanında yok diye ağlayacak, o askerdeyken yolunu gözleyecek, yatağına yattığında onu hayal edecek bir sevgilisi olsun istiyordu.
Askerliği bittiğinde kollarına koşacağı bir yavuklusu yoktu. Daha hiç kimseye bir tane olsun aşk mektubu yazamamıştı. Olmayan sevgilisinin resmini eline alıp, cigarasını tüttürüp, şöyle bir “aaah” çekmek istiyordu. “Aşkın acısının bile keyfi bir başka olur” diye düşünüyordu. Tek çaresi; günlerini Güven’in kız arkadaşlarını dinleyerek geçirmekti.
“Mektubun var mı tertip?”
“Var ağabey. Benim manita gene mektup yazmış”
“Ne yazmış okusana”
“Oooohh, neler yazmamış kı! Beni evine çağırıyor, duydun mu evine!”
“Vay ahlaksız vay! Bu kız bayağı arsızmış be”
“Yok be ağabey. Aslında safın biri. Onunla evleneceğimi sanıyor. Ben kim evlenmek kim!”
”Kandırıyorsun yani kızı öyle mi?”
“Amaaan ağabey, daha önce hiç görmediği bir kızla evlenecek birine benziyor muyum ben? Kandırmayıp ne yapayım?”
“Vallahi böyle birşeyi benim kız kardeşime yapsaydın seni bir güzel döverdim ama benim kız kardeşim olmadığına göre, ben karışmam; ne halin varsa gör!”
“Kız kardeş deyince aklıma geldi. Bunun ağabeyi de askerliğini yapıyormuş. Ev bomboş senin anlayacağın. Ne şanslı adamım ben ya! Yarın da izne çikacağım. Şu kızı bir ziyaret edeyim diyorum artık. Bakalım, nasıl birşeye benziyor”
Ertesi gün Güven yola çıktı. Mehmet’in aklı ise kız kardeşindeydi.
“Acaba gönül eğlendirdiği bu kız benim kardeşim olabilir mi?” diye düşündü. “Hem, onun da ağabeyi askerdeymiş. Aman yarabbi! O gerçekten de benim kardeşim olabilir. Şu kızın adı neydi acaba? Niye hiç sormadım ki!”
Büyük bir telaşla Güven’in yatağının altında gizlediği mektupları karıştırmaya başladı. “Leyla” ismini görünce beyninden vurulmuşa döndü.
“Vay alçak herif! Benim kız kardeşime ha! Ben yemez miyim şimdi seni”
Aceleyle komutanına koştu: “Komutanım, annem ağır hastaymış. İzin verirseniz…”
Mehmet yarım saat içinde komutanından izin almış ve yola koyulmuştu bile. İçinden Güven’e lanetler yağdırıyor, bir yandan da kendine küfür ediyordu: “Ben ne salak adamım ya! Daha önce nasıl fark edemedim?” diye kızıyordu kendi kendine.
Eve vardığında, kız kardeşi Leyla kapıyı açtı. Ağabeyini karşısında görünce şok olmuştu. Ne diyeceğini şaşırıp kekelemeye başladı: “Ağabey ne arıyorsun sen burada?”
Mehmet, kardeşinin makyajlı yüzünü, yapılı saçlarını, üzerine giydiği dar bluz ve mini eteğini görünce iyice çılgına döndü: “Seni namussuz seni. Onu beklerken karşında beni görünce şok oldun değil mi? Belki de benden önce gelmiştir de içeridedir namussuz!”
“Kim ağabey, kimden bahsediyorsun sen?”
“Anlamıyormuş gibi yapma! O sevgili mektup arkadaşından bahsediyorum. Ben askerdeyken yazıştığın o adi Güven’den bahsediyorum”
“Ağabey sen Güven’i nereden tanıyorsun? Nereden biliyorsun onunla yazıştığımı?”
“Benden gizleyeceğini sandın, değil mi? Ama benden hiçbir şey kaçmaz. Şimdi buraya gelsin de, ağabeyin nasıl katil oluyormuş gör bakalım”
“İyi de ağabey, niye bu kadar sinirleniyorsun anlamıyorum”
“Ne, bir de soruyorsun ha! Kız seni parçalarım ben!”
Mehmet o sinirle tam kardeşinin üzerine yürüyordu ki zil çaldı. “İşte geldi, adi” diyerek kapıya koştu.
“Yapma ağabey, lütfen ona dokunma. Ben onu çok seviyorum. O çok iyi biri. Düşündüğün gibi biri değil” diye haykırdı Leyla, ama nafile.
Ağabey kapıyı açmıştı bile.
Mehmet’in sayacağı küfürleri ağzının içinde hapsolmuştu. Çünkü asker arkadaşı Güven yerine, hayatında gördüğü en güzel kız karşısında duruyordu. Kız çok tatlı bir gülümsemeyle;
“Merhabalar, ben Leyla’nın mektup arkadaşı Güven” dedi. “Onunla bugün buluşacaktık da…”
|
||
Diğer Öyküler
|