Aydilge Connection
aydilge öyküleri
Aydilge Sarp
aydilge sarp
 Kepesto Baba
Diğer Öyküler   

Tanrı elini kaldırdı ve meleklerden en akıllısına mavi ışığı verdi. Korku salan, bir yandan da güven ve teslimiyet duygusuyla karşısındakini donatan kalın sesiyle: “Sen” dedi meleğe. “Sen bu ışığı, seçtiğim kullarıma dağıtacaksın. Ömürleri boyunca onlardan seni sorumlu kılıyorum. Bu mavi ışık onları, diğerlerinden farklı yapacak; seni diğer meleklerimden farklı yaptığı gibi… Onlar dünyanın alışılmış pis ve bozuk düzenine boyun eğmeyen cesur isyancılar olacaklar. Yalanı, ikiyüzlülüğü, yapmacıklığı diğerleri gibi olağan karşılamayacaklar. Para, hırs, ihtiras gibi kavramları algılamayacak beyinleri.”

“Barış ve sevgiyle dolu bu insanlar, diğerleri tarafından yine de sevilmeyecekler. Çünkü farklı olan herşey, bu yalan dünyanın yalancılarını korkutur. Onlar, bu düzenle ayakta dururlar ve düzene aykırı herşeyi karalayıp yok etmek isterler. Bu yüzden, ne yazık ki, mavi ışıklılar büyük acılar çekecekler. Ait olmadıkları o dünyaya görevli olarak gitmek, onların kendilerini hep yalnız ve ‘anlaşılmaz problemli yaratıklar’ olarka hissetmelerine yol açacak.”

“Yine de, mavi ışığın yaydığı kutsal güçle, ilahiler besteleyerek birbirlerine kenetlenecekler ve insanlığı, saf yürekleriyle aklaştıracaklar. Her başarısızlıkta daha çok cehennem azabı çekecekler ama bu ızdırap, sahip oldukları mavi ışığı daha güçlendirecek.”

“Kepesto! Senin görevin onların, acının şokuna girip yoldan çıkmalarına engel olmak. Onlardan gözünü ayırma, yardımına ihtiyaçları olacak. Dikkat etmen gereken bir şey daha var. Kendi benliğini unutma! İnsanlaştıkça, meleklikten o kadar çok uzaklaşırsın. Seçilmiş sevgili kullarım ve sen, sana emanet.”

Sahneden “yuuh” sesleriyle karışık ıslıklar geliyordu. “Biraz Rock’n Roll çalsana! Biz buraya uyumaya mı geldik?” Kevin; son notaya vurdu ve son tele. Ama Kevin’in kendi hayatının da son notasına vurduğunun kimse farkında değildi.

Sol kolundaki “K” harfine benzeyen ize baktı ve gözlerini boşluğa dikti. Annesi bu izi gördüğünde, bebeğine “K” harfi ile başlayan bir isim koymaya karar vermişti.

Uykuya tam dalarken; bilinçlilikten bilinçsizliğe geçiş halini, oturduğu yerde, elinde gitarıyla yaşar gibiydi Kevin. “Bana taptıklarını iddia eden hayranlarım, bu geceki ibadetlerini küfürlerle, hakaretlerle gerçekleştiriyorlar” dedi.

Hayranlarının çıkardığı sesler, Kevin’in kulağında; caddedeki arabaların, koşuşturan anlamsız gürültüsü gibi çınlıyordu. Bir noktadan sonra hiçbir şey duymamaya başladı. Çünkü oniki yaşındayken Rock’çı bir ağabeyinden dinlediği hikayeyi düşünüyordu.

“Kepesto Baba” dedi içinden. “Acıyla boğuşan kandaşların için birbirinden güzel ilahiler yazdım. Ama bu akşam sırf onların bilmediği şarkılarımı çaldım diye, bak kandaşlarım bana ne yaptı!” Gülmeye başladı Kevin. Gözlerini aşağı indirdi ve acıyarak, biraz da tiksinerek, aşağıdaki sözde hayranlarına baktı.

“Bunlar mı mavi ışıklılar? Bizler miyiz seçilmişler? Yıllardır inandığım Kepesto’nun bu hikayesi bir masaldan ibaret miydi sadece? Bunlar mı dünyayı kurtaracak?” diye içerledi. “Tanrım, sen uyuyorsun ama Kepesto’nun bize falan baktığı yok. Belki de çoktan nalları dikmiştir” diyerek gitarı fırlattı, çekip gitti.

“Geri dön, paramızı isteriz!” sözlerine kulak asmadı Kevin. O, ne bu dünyaya, ne de kandaşlarına aitti.

Seattle’da sekiz nisan bindokuzyüzdoksandörtte dünyada daha önce hiç görülmemiş bir deprem yaşanıyordu. Yine de binalara ya da yollara hiçbir şey olmamıştı; çünkü deprem insanların beyinlerinde ve yüreklerinde gerçekleşiyordu. Rock’ın genç kralı tahtını bırakıp gitmişti; hem de bir daha hiç dönmemek üzere.

Herkes telefon başına üşüşmüş, “acaba doğru mu?” diye birbirini arıyordu. Taa ki ölüm haberi bütün radyo ve televizyon istasyonlarından yayınlanıncaya kadar. Acının içinde kaybolmuş anlamına gelen “X jenerasyonu”nun, yani “kayıp çocuklar”ın lideri, acısından; av tüfeğini ağzına dayamış ve tetiği çekmişti. Yüzü paramparça tanınmayacak haldeydi.

Cenaze töreninde, her yer mum desenli örtülerle kaplanmış gibiydi. Mumlar, Kevin’in yokluğunun getirdiği karanlığı aydınlatmak içindi sanki. Yüzlerce hayranı, acıdan kan kusuyordu. Kimisi kendini yerden yere atarken, kimisi de tam tersine taş kesilmişti.
Sevgililer birbirlerine sarıldılar. Hep bir ağızdan onun şarkılarını söylediler. Krallarını kaybetmiş bu küçük halk, öksüz çocuklar gibi ağlaşıyordu. Kevin’I çok sevdiklerini, o yaşarken göstermiş olmayı dilediler ama dileklerinin kabul olması olanaksızdı artık.

Biraz sonra Kevin’in eşi Courtney göründü. Ağlamaktan yüzü şişmişti. Normalde, hemen dikkat çeken ve yüzünün yarısını kaplayan kalın dudakları bile suratındaki morlukların yanında belirginliğini kaybetmişti. Hayranların getirdiği çiçekler üzerinden sürünerek geti ve cenazede yerini aldı.

İşin en trajik yanı, Kevin’in ölümünden sonra gerçekleşen intihar olaylarıydı. Onlarca hayranı, “berbat” diye nitelendirdikleri hayatlarının tek rengi saydıkları Kevin ölünce karanlığa boğuldular. Haplar midelerde, silahlar beyinlerde patladı. Hepsi de şu dünyada sevilmeye layık buldukları tek insanın peşisıra ilerlediler.

Courtney, çöplüğü andıran odanın kapısını açtı. Kevin mavi gözlerindeki korkuyu onun yüzüne fırlattı: Courtney, “Bir kız daha vurmuş kendini” dedi ve hışımla attı gazeteyi elinden.

Kevin mırıldanarak konuştu: “Neden bu ölüm yalanını uydurdum sanki? Neden herşeyi öylece bırakıp sıradan bir hayat yaşamadım? Neden itiraf etmedim, kral olmak istediğimi? Neden, onları hayal kırıklığına uğratmaktan ölmeleri pahasına korudum? Neden güçsüzlüğümü ve daha fazla yük taşıyamayacağımı söyleyemedim? Neden?”

Onlarca insanın katili olduğunu düşünen Kevin’in acısı boğazını yakaladı ve olanca gücüyle sıktı. Onu yerden yere vurmaya başladı. Kevin’in ağzından burnundan kanlar aktıkça acı daha da coştu; yanına vicdan azabını da çağırdı. Kevin’i kıskıvrak yakalayarak kırılmış şarap şişesinin üzerine attılar. Camlar Kevin’in kalbini deldi ve mavi gözler bu sefer gerçekten tükendi.

Öbür dünyada Kevin, hemen Kepesto’yu bulup suratına sert bir yumruk atmak istedi. “Nefret ediyorum Kepesto’dan” diye bağırıyordu. “Bizim bir suçumuz yok! O bize hiç bakmadı. Acı çektiğimizde yanımızda yoktu. Bize yardım etmediğine göre gücünü kaybetmiş olmalı. Demek ki Tanrının sözünden çıktı ve acıya yenildi. Acının galip gelmesine izin verdi. Olan bize oldu tabii. Bencil, adi, pis yaratık!”

O bunları haykırırken, bir aziz onu dinliyordu. “Kepesto’yu mu arıyorsun delikanlı?” diye sordu.

Kevin heyecanla adamın ellerine sarılarak: “Evet, lütfen söyle bana, nerede o? Beni ne hale soktuğunu göstereceğim ona”

“Kepesto burada değil. Tanrı onu görevli olarak insan şeklinde dünyaya gönderdi. Mavi ışığı dağıtmak için… Ama buraya döndüğünde onu kolayca bulabilirsin. Sol kolunda “K” harfine benzer bir iz var. Kepesto’nun “K”sı”

Diğer Öyküler   

Ana Sayfa  |  Biyografi  |  Küçük Şarkı Evreni  |  Sobe  |  Kilit  |  Şarkı Sözleri  |  Resim Galerileri  |  Kitapları  |  Öyküler  |  Söyleşiler  |  Greenpeace Projesi
Aydilge Connection     XML Site Haritası   RSS Feed   HTML Site Haritası
Bu sitenin dizayn ve içeriği See-Aych tarafından gerçekleştirildi. Bu site en iyi Internet Explorer ile 1024/768 ve 1280/1024 çözünürlükte görüntülenir. Aydilge'nin resmi web sitesi değildir. Aydilge ve EMI Music Türkiye ile herhangi bir resmi bağlantısı yoktur. Copyright © 2012
E-Mail