Aydilge Connection
aydilge öyküleri
Aydilge Sarp
aydilge sarp
 Uludağ Macerası
Diğer Öyküler   

Dokuz yaşındaydım. Ailemle beraber Uludağ’a gidecektik. Nereden bilirdim Uludağ’daki o acayip olayın, bütün hayatımı değiştireceğini?

O gün evden çıkmak üzereyken, içim çok huzursuzdu. Annemler keşke yalnız gitseler diye düşünüyordum. Ben de evde kalıp Barbie bebeklerimle oynayabilirdim ama bir çocuk ısrarlara ne kadar karşı koyabilirdi ki? Üç çikolata ve şekerden oluşan rüşvetimi alıp onlarla beraber yola çıktım. Ben de az namussuz değildim hani!

Arabada saatler geçmek bilmiyordu. Biri sarı diğeri siyah iki kafa dışında seyredebileceğim başka hiçbir şey yoktu. Üstelik hazinemi de tüketmiştim. Geriye sadece, çikolata ve şekerlerin kağıtları kalmıştı. Yapılacak tek bir şey vardı, o da zırlamak!

Babacığımın tepesini attırmıştım en sonunda. “Bir daha seninle yolculuğa çıkarsam…” diye bağırmıştı babam. Ama artık bu numarayı ben bile yutmuyordum. Çünkü ne zaman bir yere gitsek babam bu sözleri söylerdi. “Bir daha seninle yolculuğa çıkarsam”larla sökecektim konuşmayı neredeyse! Her seferinde de yine direksiyonun başına geçen o değildi sanki!

Neyse, böylece ulaştık Uludağ’a. Daha yerleşeli bir iki dakika olmuştu ki, babam tuttuğu gibi kayak pistine götürdü beni. “Haydi minik. Tepeye çıkalım. İnan bana, çok zevkli olacak” dedi ama ben hiç kaymak istemiyordum. Üstelik zirveye tırmanmak gibi bir arzum da yoktu. Bunun üzerine babam, benimle dalga geçmeye başladı: "Amma korkaksın ha! Kızım, hayatta ne dik yokuşlar var. Yaşamak için de hepsini tırmanmak zorunda kalacaksın. O zaman kimse sana telesiyej falan bulmaya da çalışmayacak!”

Babamın ne demek istediğini pek anlayamamıştım ama bana “korkaksın” demişti ya bir kez, işte o zaman iş değişmişti.Taktım ayağıma kayaklarımı, aldım elime sopalarımı, bindim telesiyeje. Aslında telesiyeje çıkmak çok zevkliydi ama ben esas aşağıya nasıl ineceğimi düşünüyordum. En sonunda korktuğum an geldi. Dağın tepesinde duruyordum artık!

“Haydi minik, inelim artık,” dedi babam. Yüzü sevinçten parlıyordu. Benimki ise korkudan kararmıştı. Kendimi o beyaz dünyanın içinde kömür gibi hissediyordum. Mecburiyetten, kaymak için ayağımı kaldırdım ama ayağım kalkmadı.

“Baba, hiçbir yerimi oynatamıyorum,” dedim. Korkudan kaskatı kesilmiştim. Babam halime acımış olacak ki, daha fazla ısrar etmedi.

Babamın ne demek istediğini pek anlayamamıştım ama bana “korkaksın” demişti ya bir kez, işte o zaman iş değişmişti.Taktım ayağıma kayaklarımı, aldım elime sopalarımı, bindim telesiyeje. Aslında telesiyeje çıkmak çok zevkliydi ama ben esas aşağıya nasıl ineceğimi düşünüyordum. En sonunda korktuğum an geldi. Dağın tepesinde duruyordum artık!

“Haydi minik, inelim artık,” dedi babam. Yüzü sevinçten parlıyordu. Benimki ise korkudan kararmıştı. Kendimi o beyaz dünyanın içinde kömür gibi hissediyordum. Mecburiyetten, kaymak için ayağımı kaldırdım ama ayağım kalkmadı.

“Baba, hiçbir yerimi oynatamıyorum,” dedim. Korkudan kaskatı kesilmiştim. Babam halime acımış olacak ki, daha fazla ısrar etmedi.

“Sen burada biraz bekle öyleyse, minik. Ben bir kayarak ineyim de hevesimi alayım. Sonra telesiyeje yukarı gelir, seni alırım ve tekrar telesijeyeyle aşağı ineriz, olur mu?” dedi. Sonra da, ayağımdan koca kayakları çıkarıp gitti.

Dağın tepesinde, devasa kar ayakkabıları ayağımda, kımıldamadan duruyordum. Etrafta kayan insanlar, orada öylece dikilen bana, garip garip bakıyorlardı. Aralarında, beni heykel bile zanneden olmuş olabilir. Bense kendimi, kardan adam gibi hissediyordum.

Onbeş dakika geçti, yarım saat geçti ama babam gelmedi. Hava henüz kararmamıştı ama insanların yavaş yavaş gittiklerini görüyordum. Zaten on dakika içinde de dağın tepesinde yapayalnız kaldım ve babam hala görünürde yoktu. Öyle çok korkuyordum ki, biraz daha yaşlı olsaydım, kalp krizi geçirebilirdim.

Sonra daha kötü bir şey oldu. Bir kar arabası, bana doğru geliyordu. İnsanların pisti neden terk ettiğini, o zaman anladım. Karı düzleştirmek için çok uygun bir zaman bulmuştular yani! Arabanın yolundan çekilmek için bir adım atıyordum ki, karın içine göçmüş olduğumu fark ettim. Dizlerime kadar kara batmıştım ve o koca kar ayakkabılarımı yerinden oynatmanın imkanı yoktu.
Bu da yetmiyormuş gibi, sürücünün yanında oturan görevli “çekil, çekil” gibilerinden işaret ediyordu elini… Ama ben çekilemiyordum. Araba da duramıyordu. Acaba fren mi tutmuyor diye düşündüm. İyice korkmaya başlamıştım.

Araba biraz daha yaklaştı; durmaya da hiç niyeti yoktu. Arabanın bana çarpacağından emindim artık ve de öleceğimden! Kısacık ömrümün sonuna gelmiştim işte. İçimden, bildiğim tüm duaları okumaya başladım. Üzüldüğüm tek bir şey vardı, o da gelecekte ünlü bir yazar olamayacak oluşumdu.

Araba biraz daha yaklaştı, sonra biraz daha. Adam hala elini hızla sallıyordu. “Çekil, çekil, duramıyoruz” diye bağırıyordu sanki ama araba, bana çarpmasına bir gıdım kala önümde durdu.

Arabanın içinde annem bana el sallıyordu. Gözlerime inanamadım, şaşkınlığım sevinmemi engelliyordu. Hemen annemin kollarına atıldım. Babamsa, o kadar zaman geçtikten sonra, kendisi gelmeye cesaret edemeyip, annemi göndermişti tabii!

Bu olayın tüm hayatımı nasıl değiştirdiğini mi merak ediyorsunuz? Dünya’da hasılat rekorları kıran ve yakında Türkiye’de de yayınlanacak olan Uludağ’da Macera adlı kitabın yazarı kim sanıyorsunuz? Babam sayesinde zirvede kalmaya öyle alışmışım ki yazdığım kitap bile aşağı kayamıyor!

Diğer Öyküler   

Ana Sayfa  |  Biyografi  |  Küçük Şarkı Evreni  |  Sobe  |  Kilit  |  Şarkı Sözleri  |  Resim Galerileri  |  Kitapları  |  Öyküler  |  Söyleşiler  |  Greenpeace Projesi
Aydilge Connection     XML Site Haritası   RSS Feed   HTML Site Haritası
Bu sitenin dizayn ve içeriği See-Aych tarafından gerçekleştirildi. Bu site en iyi Internet Explorer ile 1024/768 ve 1280/1024 çözünürlükte görüntülenir. Aydilge'nin resmi web sitesi değildir. Aydilge ve EMI Music Türkiye ile herhangi bir resmi bağlantısı yoktur. Copyright © 2012
E-Mail