Aydilge Connection
aydilge öyküleri
Aydilge Sarp
aydilge sarp
 Keman
Diğer Öyküler   

Kemanını bir türlü eline alamıyordu Lalin. Kaskatı bir odada, ödüllerin içinde koltuğuna gömülmüş kemanına bakıyordu. Biraz eskimiş, rengi solmuştu; öyle ahım şahım bir havası da yoktu ama yine de onun kemanıydı işte. Epeydir çatı katında, kullanılmayan eşyalar arasında beklemekten tozlanmıştı o kadar.

Uzun uzun baktı kemanına. “Ne hissediyorum ?” diye sordu kendine. Karman çorman binlerce şey  hisse... Ne? Ne hissediyordu? Hayal kurmadığı kesindi çünkü hiç hayali kalmamıştı, kuracak gücü de.

Birden ayağa fırladı. Kemanından özür dilemeliydi. Evet, şimdi tam sırasıydı. Kemanına sarılıp, ondan af dileyecekti. Sonra aniden durdu. Ne saçmalıyordu böyle? Bir kemandan özür dilemek mi? Alt  tarafı eski püskü, aptal bir kemandı işte! Onun gibi ünlü birinin ellerinde çalınmayı hak etmiyordu. Sevgilisinin hediye ettiği yeni kemana dönüp baktı. İşte çalınmayı hak eden keman bu, demeye çalıştı. Olmadı.

Kendini iyi hissetmeli. Çok iyi hissetmeli. Çok kötüydü. Kendini çok kötü hissediyordu. İçinden o yeni kemanı alıp paramparça etmek geliyordu.

Kemanı eline alıyor, yere vuruyor, tellerini kopartıyor, elleri kanıyor. Dursa mı? Hayır! Hala tatmin olmuyor. Camları da kırıyor kemanla ama, keman bir türlü parçalanmıyor. Her şeyin sorumlusu bu keman. Yok etmeli onu. Ödülleri de fırlatıp atmalı. Kırıl, kırıl be allahın belası!

Hayal kurduğu kesindi. Bir kaç hayal kırıntısı daha kalmıştı demek. Odada şöyle bir göz gezdirdi. Ödüller, camlar ve allahın belası keman sapasağlamdı; her şey yerli yerindeydi. Evet, doğrusu da buydu zaten. Şöyle bir silkinecekti şimdi. Her aklı başında insan gibi sakin sakin oturacak, iyice rahatladıktan sonra da eski kemanını çatı katına geri koyup yeni kemanla son resitaline hazırlanacaktı.

Aslında, eski kemanı da şuracıkta dursa ne olurdu ki? Hem şimdi çatı katına çıkacak hali de yoktu. Ayrıca orası toz doluydu. Zaten eski bir kemandan ne zarar gelirdi ki?  Kendi kendine duruyordu işte orada. Zararsız ve masum.

İşine dönmeliydi artık. İçinden hiç çalışmak gelmese de, yeni kemanı, elinde evirip çevirmeye başladı. Sonra, birden çocukluğu geldi aklına. Ne yırtıcı, ne yaramaz çocuktu o! O zamanlar, yüreğinde eşi benzeri olmayan bir enerji vardı. Sanki damarlarında kan yerine, patlamış volkanlardan fışkıran lavlar akardı.

Kim dondurdu o lavları? Öyle yapılmaz, böyle yapılır; cici kızlar falanca şeylerle ilgilenmelidirler, filanca şekilde konuşmalıdırlar, şöyle oturmalı, böyle kalkmalıdırlar, şunu oku bunu hayal et, şöyle sev, böyle öl...

Kemanı evirip çevirmeyi bıraktı. Bir iki derin nefes aldı. İçinde bir umut parlamıştı. Çocukluğunda, keman çalarken yaşadığı o eski çoşkuyu yeniden yaşayabilir, donmuş lavları yeniden ısıtabilirdi belki de. Prensin sihirli öpücüğü gibi, kemanın da büyülü sesi, o sönmüş volkanı uyandırabilir miydi?

Yeni kemanı çalmaya başladı. Ama olmadı. Küçük kızın çoşkusu tükenmişti artık. Hissedemiyordu. Hem de çok uzun süreden beri. Artık kendini müziğe kaptırıp, bambaşka düşler kovalayamıyordu. Kopamıyordu bu allahın belası dünyadan. Yok olamıyordu.

İçeriye Cem girdi. Onu farkettiğini Cem'e belli etmedi. Kendinden geçmiş gibi yaparak kemanını çalmaya devam etti. Başını, saçlarını çılgınca sallayarak Cem'i kendine hayran bırakmak istedi. Bitirdiğinde, Cem bol bol alkışladı onu. Onun ne kadar harika, müthiş, olanüstü biri olduğunu sık sık yineledi. Bu sözlerin kendisini biraz olsun rahatlatacağını biliyordu Lalin. Ama yine de bunlar yetmiyordu içindeki ölümcül boşluğu doldurmaya. Bu övgüler, ödüller, alkışlar, birkaç saat iyi hissetmesini sağlasalar da, sonrasında o uçurum daha da sert çarpıyordu Lalin'e. Bir uyuşturucu bağımlısı gibi, yine de vaz geçemiyordu bu sahte övgülerden. Eğer içindeki kara boşluk dolu olsaydı, başkalarının alkışlarına ihtiyaç duymazdı belki de.

“Cem, biliyor musun içimde bir boşluk var” Sanki bu ben, ben değilim de...”

Of, nasıl anlatacaktı şimdi bütün bunları? Ağzını açmaya üşendi. Vazgeçti. Ama o sırada, kalbinin içinden bir sıkıntı, beynini tekmelemeğe başlayınca yeniden konuşmak zorunda kaldı: “Bütün bu biribirinin aynısı, önceden planlanmış, yapmacık davranışlarım... Sanki bu sahte ben, başkalarının bana diktiği bir kefen gibi. Başkalarına ait bir ben bu. İçimde gerçekten bana ait olan ne kaldı? Yoksa hiçbir şey kalmadı mı?”

“Bir tanem ne oluyor sana? Dün  gece okuduğun o felsefe kitaplarını biraz fazla kaçırdın galiba. Haydi, bırak şu kitap ağızlarını da yanıma gel. Yoksa benim minik sincabım bu gün bunalım mı takılmak istiyor?”

Niye uğraşıyordu ki? Cem, onu anlamıyordu işte! Ona nasıl anlatmalıydı? Hatta niye anlatmalıydı ki? En iyisi hiçbir şey olmamış gibi davranmaktı belki de.

“Cem, biliyorsun akşama konserim var. Biraz yalnız kalıp çalışmak istiyorum.”

“Ha şöyle! İşte bu benim kızım.”

“Evet, tam anlamıyla senin kızınım. Senin ve başkalarının. Size göre hareket eden, sizin kurallarınıza göre yaşayan, sizin kızınız. Bu sahte kız, üzerimi beton gibi kaplamış. Bu betonu da nasıl kırarım, bilmiyorum. Neler başkaları tarafından zorla bana kabul ettirilmiş, nelerse gerçekten bana ait; artık ayırdedemiyorum.”

“Nereden buluyorsun bu antika lafları, anlamıyorum. Şu kitapları fazla okuma, kendini iyice kaptıracaksın demiştim ben sana. Karşıma geçmiş, Hamlet gibi konuşuyorsun. Boşver bu romantik demeçleri. Hem, hani sen çalışmak istiyordun? Dur, sana kemanını vereyim.”

Yeni kemanı eline aldı Lalin. Aslında eski kemanını istiyordu ama bunu aldı işte. Sonra da Cem'in en sevdiği şarkıyı çalmaya başladı.  Lalin, hiç sevmezdi bu şarkıyı büyük bir sıkıntıyla bitirdi; istemediği, yapmaya zorlandığı bir görevi yerine getirircesine. Cem'in alkışları da, başını şişiren bir gürültüden farksızdı.

“Harikaydın, harikaydın Lalin'ciğim'”

“En sevdiğin şarkıdır bu...”

“Senin de, öyle değil mi?”

“Evet, benim de en sevdiğim şarkıdır bu.”

Niye yalan söylüyordu? Neden haykıramıyordu bu şarkıdan nefret ettiğini. Niçin korkuyordu? Ne biçim bir yazardım ben? Hiçbir şeyi bilmiyordum!

“Aslında, ben bu şarkıdan nefret ediyorum. Her zaman da ettim. Bana aldığın bu kemandan da nefret ediyorum!”

Kemanı hızla yere fırlattı. Yaptığına kendi de inanamıyordu. Ama bir kerecik olsun içinden geleni yaptığı için; bir kerecik olsun kızgın lavların dilediklerince akmasına izin verdiği için, inanılmaz bir çoşku duyuyordu içinde. Farkında olmadan gülümsüyordu. Yaramaz bir Pan tanrısı gibi esrik ve tılsımlı...

Cem, şaşkınlıktan bir iki saniye ne yapacağını bilemedi. Sonra sinirle kemanı yerden kaldırdı: “Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bu kemana ne kadar çok para saydığımı biliyor musun?

Lalin, epey bir rahatlamış, sakinlemişti. Durgun bir sesle, “Ben, seni sevmiyorum Cem” dedi.

“Of, saçmalamayı keser misin artık? Kendine gel lütfen!”

“Kendime gelmeyi ben de istiyorum ama, bunu yapabilmem için önce kendimi bulmam lazım. Lütfen şimdi beni yalnız bırak.
Lalin'in bu sakin, umarsız konuşması Cem'i iyice sinirlendirmişti: “Kes artık şu entel dantel lafları. Sanatçı kaprisi çekecek havada değilim!

“Cem, lütfen beni yalnız bırakır mısın?

“Seninki düpedüz şımarıklık. Bu kadar insan seni göklere çıkarmasaydı...”

“Keşke göklere çıkaracağınıza, beni ben olduğum için sevseydiniz. Ama benden beklediğiniz rollere uygun davrandığım için sevdiniz beni. Sen de bana değil, kafanda yarattığın Lalin'e aşıksın. Ama o, ben değilim. Şimdi gider misin lütfen? Bu arada akşama konsere de çıkmayacağım. Müziği bırakıyorum. Daha doğrusu sizler için yaptığım müziği...”

“Hiçbir şeyi bırakamazsın. Sen bize muhtaçsın. Alkışları, övgüleri, pohpohlamaları duymadın mı yaşayamazsın sen. Onlar senin hayat kaynağın. Madem istemiyordun, böyle bir yaşam tarzını kabul etmeseydin o zaman. Kimse seni bir şeye zorlamadı. Böyle olsun sen istedin; çünkü başkalarının gözünde değerin ne kadar çok artarsa, kendi gözündeki değerin de o kadar çok artıyor. Biz olmasak, kişiliğine ne sevgin, ne de saygın kalır. Yaşayamazsın bile, ölürsün!

Lalin, sakince dinledi Cem'i. İçinde ne bir kızgınlık ne de bir dargınlık duyuyordu: "Evet, doğru söylüyorsun” dedi ve tekrar sustu.

Cem de yavaş yavaş sakinlemeye başlıyordu. Her şey daha huzurlu ve durgun görünüyordu artık. Sonra Lalin, aniden kafasını kaldırdı ve “Yine de gitmeni istiyorum” dedi.

Cem kapıya yöneldi. Öfkesi soluğunu tıkadı. sinirli yüzü kırmızıya bulandı. “Akşama geri döneceğim” dedi. “Emin ol, konsere hazır bir şekilde beni  bekliyor olacaksın.”

Yalnız kaldıktan sonra uzun bir süre bilinçsizce oturdu Lalin. Sonra birden ayağa kalkıp eline eski kemanını aldı. İlk vuruşu bir türlü yapamıyordu. Elleri titriyordu. Bir başladı mı dönüşü olmazdı bir daha, biliyordu. Yine de dayanılmaz bir istek vardı içinde ve en sonunda yüreğine boyun eğdi. Gözlerini kapadı, çalmaya başladı. İşte tekrar lavlar yükselmeye başlıyordu. Fışkırmak için damarlarını zorluyorlardı sanki.

Melodiler dosdoğru yüreğine dokunuyordu. Her nota, beğenilmemiş, istenmemiş, reddedilmiş, bastırılmış gerçek Lalin'i okşuyordu. Ondan yumuşak öpücüklerle af diliyorlardı. Gerçek Lalin yeniden diriliyordu. Kendi doğumuna tanık oluyordu Lalin.

Zaman gibi, dur durak bilmeden çalıyordu kemanını. Yorgunluktan bacakları tutmaz olmuştu. Koltuğa yığıldı ama farkında değildi. Sadece çalmaya devam etti. Kapatıldığı zindanı yıkarak çıkan Lalin'in özgürlüğünü duyuyordu. Başka hiçbir şey gerçek değildi, yoktu. Ama bedeni bu çoşkuyu kaldıramadı. Kolları tutmamaya başladı. Lavlar aktıkça akıyor, derisini yakıyorlardı.

Kapı çalındı. Lalin duymadı. Bir daha, bir daha çalındı kapı. Cem, “Kapıyı aç Lalin!” diye bağırıyordu. Lalin yine duymadı. Lavların akıntısına koyvermişti kendini. Ruhunun derinliklerinde donmaya mahkum edilmiş tek bir lav kalmayıncaya dek kemanını çalmaya devam etti. Son damla da özgürce akıp gittiğinde ise  bedeni pes etmişti. Bu dünyada Lalin'i alıkoyamıyacağını anlamıştı artık bedeni.

Cem, kapıyı kırdı. Lalin, elinde kemanı, yüzünde huzır dolu bir gülümsemeyle yeni doğmuş bir bebek gibi koltuğa yığılmıştı.
Kemanını kimse elinden alamadı. Parmaklarıyla kemanı, gizli bir güçle birbirlerine kenetlemişti sanki.

Diğer Öyküler   

Ana Sayfa  |  Biyografi  |  Küçük Şarkı Evreni  |  Sobe  |  Kilit  |  Şarkı Sözleri  |  Resim Galerileri  |  Kitapları  |  Öyküler  |  Söyleşiler  |  Greenpeace Projesi
Aydilge Connection     XML Site Haritası   RSS Feed   HTML Site Haritası
Bu sitenin dizayn ve içeriği See-Aych tarafından gerçekleştirildi. Bu site en iyi Internet Explorer ile 1024/768 ve 1280/1024 çözünürlükte görüntülenir. Aydilge'nin resmi web sitesi değildir. Aydilge ve EMI Music Türkiye ile herhangi bir resmi bağlantısı yoktur. Copyright © 2012
E-Mail